Paylaş
‘‘Bilinmeyen Osmanlı’’ kitabında yazarlar bence gereksiz bir gayret içindeler.
Geçmiş her yönüyle bizimdir, iyisi, kötüsü, felaketi, güzelliğiyle onu anlamak gerekir.
İmparatorluğun yöneticileri de insandır ve tabii ki insana ait her türlü özelliklerin onlarda da olması gerekir.
Şöyle bakalım meseleye. Farz edelim ki Yavuz Sultan Selim bir eşcinseldi veya bunun kelimesinden bile hoşlanmayan yazarların deyimiyle ‘‘Gay’’di.
Onun fetihleri, imparatorlukta yaptığı düzenlemeler, başarıları, bu yönünün bilinmesiyle ortadan kalkmaz doğal olarak.
Ancak dün de gösterdiğim gibi Prof. Dr. Ahmed Akgündüz ve Doç Dr. Said Öztürk, 700 yıllık Osmanlı tarihinde tek bir eşcinsel yöneticinin olamayacağını ispat etmek için ideolojik ve gereksiz bir temizleme harekátına girişmişler.
Seksüel tercihler ile ilgili bu tavırları aslında birçok başka konuda da ortaya çıkıyor.
Onlara göre Osmanlı tarihinde ‘‘gayri meşru ilişkiye’’ giren tek bir padişah bile yoktu.
Sultanların tek bir tanesi bile içki içmiyordu.
Hatta sultanların büyük bölümü öyle fazla eğlence filan da sevmezdi.
Yani anlayacağınız, 700 yıl boyunca öyle falso yapan tek bir yönetici bile bulmak zordu koskoca imparatorlukta.
***
Bakış açısı böyle olunca yine bence lüzumsuz çabalara girilmesi kaçınılmaz oluyor.
Örneğin, alın içoğlanları ile ilgili Kabusname'de yer alan laflar hakkında yazarların tavrını.
Sayfa 102'de Kabusname'den şu alıntı var (Padişahlara verilen bir nasihat bu):
‘‘Ve yaz olunca avratlara meylet, kışın oğlanlara ki, sağlık ve esenlik içinde olasın. Çünkü oğlan teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse sağlığa zarar verir, kışın iki soğuk bir araya gelirse teni kurutur.’’
Tamam mı?
Yazarlarımız bakın bunu nasıl açıklıyorlar:
‘‘Kabusname'de geçen oğlan kelimesinin manası çarpıtılmaktadır. Zira 14 ve 15'inci asır Türkçe metinlerde oğlan kelimesinin manası, bugün kullanılan manadan önemli derecede farklıdır. Temel kaynaklardan anladığımıza göre, bu asırlarda ‘oğlan' kelimesinin iki temel manası vardır: Oğlan kelimesinin birinci manası, cins ayırt etmeksizin ‘çocuk', ikinci manası ise yine erkek olsun kız olsun ‘genç' demektir.
Yani? Yanisi şu; durum böyle olunca Kabusname'de yukarıda aktardığımız cümlede şu anlatılmak isteniyor:
Yani birden fazla kadın olması halinde, yazın kısmen yaşlı kadınlarla ve kışın da genç kadınlarla beraber ol ki, sağlık ve esenlik içinde olasın. Çünkü genç kadının teni sıcaktır, yazın iki sıcak bir araya gelirse sağlığa zarar verir. Ve genç olmayan kadının teni soğuktur, kışın iki soğuk bir araya gelirse teni kurutur. Şimdi bu manayı çarpıtarak, erkeklerle beraber olmayı tavsiye manasını çıkarmak, ilimden ve dilden haberdar olmamak demektir.’’
Ben bütün bu tartışmadan kendime göre bir sonuç çıkardım.
O da şu: Anladığım kadarıyla Osmanlı padişahlarının tenleri pek duyarlı ve narinmiş. Yani bir insan, kışın genç kadınla yatamadığında bile teni kuruyorsa o ten tartışma kabul etmeyecek derecede narindir.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
***
Yazarların tarihin aktörlerine bakışları oldukça ilginç.
Padişahlar, yöneticiler katiyen yanlış bir hareket yapamıyorlar bu bakış açısına göre.
Lale Devri eğlencelerinin anlatıldığı bölümde şöyle bir cümle yer alıyor kitapta:
‘‘Padişah ve sadrazamın MEŞRU DAİREDE DE OLSA, vaktinin çoğunu ziyafetler ve eğlencelerde geçirmesi, halk arasında, maalesef ahlaksızlığın yayılmasına ve eğlencelerin meşru daireden gayri meşru daireye kaymasına yol açmıştır.’’ (Sayfa 215).
Bu da 3'üncü Murad'ın tartışıldığı bölümden (sayfa 167):
‘‘Kim ne derse desin, Osmanlı padişahları arasında her konuda en çok suiistimal yapan Padişah 3'üncü Murad ve oğlu 3. Mehmed olmuştur. Buna rağmen Farsça ve Arapça bir divan yazacak kadar alim ve şair olan 3'üncü Murad, MEŞRU DAİRE DIŞINA ÇIKMAMIŞTIR.’’
Bu da sayfa 329'da ‘‘Padişahların Harem'in bahçesinde bulunan havuzlarda cariyeleri çırılçıplak soyduğu ve bunlara süt banyosu yaptırarak eğlendiği iddia edilmektedir? Bunun hakkında ne dersiniz’’ sorusuna yazarların verdiği cevaptan:
‘‘Bu meselede en çok itham edilen Padişah 3'üncü Murad'dır. Halbuki 3'üncü Murad sofi meşrep ve Farsça bir Divan'ı bulunduracak kadar ve hele hele kendisine caiz olsalar bile, cariyelerin birbirine haram olacaklarını bilecek kadar İslami ilimlere vukufu vardır. MEŞRU DAİREDE cariyelere saz çaldırarak, harem kadınlarının ve erkeklerinin ayrı ayrı oturdukları yerlerde oyunlar oynanarak eğlenildiğini ve BUNUN DA MEŞRU DAİREDEKİ EĞLENCE OLDUĞUNU BİLİYORUZ?’’
Görüldüği üzere, bu bakış açısına göre padişahların meşru daire dışına çıkmaları mümkün değil.
Gayri meşru işleri yapsa yapsa sıradan insanlar, yani yönetilenler yapıyorlar.
***
Kitabın 163'üncü sayfasında, ‘‘Hiçbir Osmanlı padişahı zina fiilini işlememiştir’’ cümlesi yer alıyor.
Yarın bu meseleyi inceleyeceğiz.
Ancak bugünlük bitirmeden önce şunu söylemek istiyorum.
Anladığım kadarıyla, satır aralarından çıkarabildiğim kadarıyla bu 3'üncü Murad keyifli bir padişahmış.
Ona yakınlık hissetmeye başladım birdenbire.
İleride bunu da incelemem gereken konular arasına almış durumdayım, haberiniz olsun.
Paylaş