Onları özledim

GEÇENLERDE bir gece televizyonda bir komedi filmi vardı.

Son derecede komikti aslında film.

Ancak ben filmin ortasında kendimi tutamadım artık, gözlerimin nemlenmesini de gizlemeyi bıraktım ve koyverdim kendimi.

Jack Lemmon ve Walter Mathau. Böylesine bir ikili bir daha gelebilir mi beyazperdeye.

Hiç sanmıyorum.

Tuhaf ikiliydi onlar, ‘‘The Odd Couple’’dılar. ‘‘The Odd Couple’’ benim 1970'li yıllarda en beğenerek izlediğim, başlangıç müziğini duyduğumda arada geçen 30 yıla rağmen hálá daha heyecanlandığım bir televizyon dizisiydi.

Tony Randall ile Jack Klugman başrolü oynardı bu dizide.

Jack Klugman dağınık ve dağıtan spor yazarıydı.

Tony Randall ise karısıyla sorun yaşadığı için onun evine bir günlüğüne misafir gelen ama bir ömür boyu kalmaya başlayan düzgün mü düzgün, dağınıklıktan nefret eden, takıntılı, hastalık hastası ve düzenleme tutkunu arkadaşıydı.

Filmde dağınığı gayet tabii ki Walter Mathau, düzgünü de Jack Lemmon oynadılar.

Nasıl da uyuyordu o roller onlara. Sanki gerçek yaşamda da böyle gibiydiler.

Büyük ihtimalle de öyleydiler ve zaten iyi de arkadaşlarmış.

Walter Mathau tip olarak insanda yardım etme hislerini yaratan bir insan. Jack Lemon da öyle.

Her zaman darbe yemişler gibi davranıyorlar. Hayatlarında hep üzüldükleri bir şey var da sanki belli etmemeye çalışıyorlarmış gibi davranıyorlar hep.

Hüznün çizgileri de var suratlarında ama gülerek, hep gülerek onu da kapamaya çalışıyorlarmış gibi de geliyor insana.

Hemen özdeşleyiveriyorsunuz kendinizi onlarla.

Çünkü sıradan insanı oynuyorlar hep. Tutkuları sıradan, beklentileri sıradan normal insanlar onlar yani.

O kadar da birbirlerine yakışıyorlar ki... Birlikte ihtiyarlıyorlar gibi bir izlenim de veriyorlardı hep.

Zaten ‘‘Grumpy Old Men’’ filminin de başarısı oradaydı galiba.

Onlar gerçek yaşamda ihtiyarladıklarında aynen o şekilde kavga edeceklerdi, aynen o şekilde birbirlerini sevecek ve döveceklerdi, filmi izlerken bunları hissetmemek imkánsızdı.

Onlara bakarken hep ‘‘Keşke benim de böyle bir arkadaşlığım olsa’’ diye düşünmüşümdür hep.

Hem bu kadar zıt, hem bu kadar yakın olmak, kardeş olmak ve her kardeş ilişkisinde olabilecek birbirine karşı anlık nefretleri de yaşamak, sonra bir şekilde tekrar barışmak ve rutine dönmek.

Ne kadar sıcak ve güven verici hisler bunlar.

Evet evet şimdi yazarken anlıyorum olan biteni aslında. Komedi izlerken neden hüzünlendiğimi de anlamaya başlıyorum.

Bu ikilinin her filmi insanda güven hissi yaratıyordu.

Başlarına ne gelirse gelsin, ne kadar olay olursa olsun sonunda ikisi birbirlerine destek çıkacaktı, kurtaracaklardı birbirlerini.

Bu duyguyu veriyordu halleri, tavırları, surat ifadeleri.

Suratları çok önemliydi. Ben hayatımda Walter Mathau kadar çirkin olup da bu kadar sevimli olabilen bir başka insan tanımadım, bilmedim.

O burun neydi Allah aşkına! Yanardağ gibi fırlıyordu suratının ortasından, ama o da güzeldi çünkü adam espriliydi, hayata gülüyor, güldürüyordu.

Tıpkı Jack Lemon gibiydi yani. Aslında o biraz daha yakışıklıydı ama bilmem farkında mısınız filmlerde hep Walter Mathau sevimliliğiyle kadınları tavlayıverirdi, onun elinden alıverirdi.

Gerçek yaşamda da böyleydi büyük olasılıkla. Öyle değildiyse de boşverin, ben şimdi öyle olduğuna inanmak istiyorum, ne sakıncası var ki!

Şimdi onlar yok artık. Anlaşmış gibi kısa aralıklarla yaşama veda ettiler.

Kim daha önce ölecek diye kavga da etmişlerdir Allah bilir...

Ve benim yaşamımda önemli bir boşluk bıraktılar gidişleriyle.

Güven hissini, yaşamadığım arkadaşlıkları, kardeşlikleri onlar sayesinde hissediyordum, o gece onu fark ettim.
Yazarın Tüm Yazıları