Paylaş
Şu Yunanlılar álem insanlar vallahi.
Batı Trakya'da yaşayanların Türk olduklarını sonunda kabul ettiler diye kendi ülkelerinde ortalık birbirine girdi.
Çok şansız bir ülke bu Yunanistan.
Uğraşmak zorunda kaldıkları insanlar Türkler.
Ben eminim ki iki günde bir Yunan başbakanı ve bakanlar kurulu haritayı açıp Ege taraflarına hüzün dolu gözlerle baktıktan sonra neden kendi ülkelerinin örneğin bir Pakistan'a, bir Tayvan'a veya Norveç'e komşu olmadığını yüksek sesle sorup, dizlerini dövmektedirler.
Şunu iyi bilin ki dünyada Türkler dışında başka her milletten insanın etnik kimliğini reddetmeye imkán vardır.
Örneğin bir Çinli Tayvanlı'yı yok sayabilir.
Yan yana durdukları takdirde ikiz olarak gözükseler de bunu rahatlıkla yapar.
Hindistan Bangladeşli'yi yok sayar.
Amerikalı da Kanadalı'nın var olup olmadığını düşünmez bile. Onlar için Kanadalı yanlış bir hareket sonucunda fazlasıyla kuzeye giderek ev sahibi olmuş bir Amerikalı'dır.
Kanadalılar arada Fransızca konuşarak kendilerine etnik kimlikler filan edinmeye çalışsalar da evde gizlice Amerikan televizyonunu izlerler ve gündüz insan gece hırt olarak yaşamaya mecbur olurlar.
Ama Türkler'in varlığını reddetmek sıkar biraz.
Çünkü onların etnik kökenini reddetmeye yönelik her türlü çaba, her türlü saldırı Rumelihisarı'nın surları kadar güçlü bir dirence çarpıp denize dökülmeye mahkûmdur.
***
New York'ta Manhattan'ın en kalabalık olduğu öğle tatili saatinde bile ben sokakta yüz binlerce kişinin arasında iki Türk'ü şak diye tespit edip bulurum.
Onlar da beni görürler.
Konuşmasak bile uzaktan bakışıp, anlaşırız.
Yanlış anlamayın bu sadece fiziksel özellikle bağlantılı bir şey değil.
Zaten Danimarkalı'ya benzeyen Türk de var, Çinli'ye benzeyen de var.
Fiziğe bakarak teori yapmak kesinlikle mümkün değil.
Burada önemli olan hayata karşı tavrımız ve bu tavrın bütün kimliğimize, yürüyüşümüze, bakışımıza yansıması.
Ve asıl daha da önemlisi bu tavır hiçbir dış etkenden, olumlu olumsuz değiştirme çabalarından kesinlikle ve katiyen etkilenmez.
Bugün Avrupa'da babası bile Avrupa'da doğmuş, hayatında Türkiye'ye hiç gelmemiş Türk çocuklarının cumartesi akşamları bir araya gelerek Ham Çökelek şarkısını söylemeye çalışıp bununla dans etmeleri işte bu nedenledir.
Bunu gözümle gördüm, dolayısıyla bu tespitime itiraz edene bir kafa atarım şaşırır kalır.
***
Bu çocukların babalarının babaları köylerinden alınıp Avrupa'ya ilk götürüldüklerinde herkes onların büyük bir kimlik krizi yaşayıp, büyük psikolojik bunalımlar geçireceklerini zannetmişti.
Ama tamamen tersi oldu.
Onlar Avrupalı'nın neden kendileri gibi olmadığına şaşırıp, gittikleri ülkelerdeki insanlara bayağı acımaya başladılar.
Eski bir olayı hatırlıyorum.
Bunlardan bir grup bir akşam evde rakıyı çekip, eşcinsel kulübünü basmaya karar vermişti
Onlara göre eşcinsel hanım hanımcık erkeklere verilen addı ve onları dövmenin de fazla bir problem olmayacağını düşünüyorlardı.
Kulübün kapısına dayandılar, ancak o kulüp sadist eşcinsellere ait bir kulüptü.
İçerdekilerin kafası atıp dışarıya çıkınca Türkler hayatlarında ilk kez hayat hakkındaki fikirlerinin yanlış olabileceği konusunda küçük de olsa bir kuşku duydular.
Çünkü çıkan her adam birer azmandı ve üstelik hepsi de vücut geliştirme manyağıydı.
Tabii dayak yediler.
Düşünüyorum da, gemiyle gelen kadınlara ‘Lezbiyenler’ diye haykıran ve aşağılayıcı tavır alan medyadaki bazı kişileri de böyle biraz sopalasak belki onların tavırlarında da bir ayarlama yapmak mümkün olabilir.
Tahminimce onları dayak da değiştiremez ama yine de denemekte yarar var.
***
Yani özetle Yunanistan'ın işi çok zor. Bir Türk'ü Yunanlı olarak kabul etmeye çalışmak dünyada başarılması imkánsız işlerin başında gelir.
Ama Yunanlılar imkánsız işe soyunmakta çok ustalar. Hiç akılları başlarına gelmiyor.
Dün okudum; bizim gazeteye karşı bir Yunan gazetesi savaş açmış.
İşte bu da çok komik bir girişim.
Adamlar Osmanlı tarihini unuttukları gibi yakın tarihimizi de unutmaya başladılar.
Size bir şey söyleyeyim mi, bu dünyada savaşılmayacak tek gazete varsa o da Hürriyet'tir.
Bizde çalışan öyle gazeteciler vardır ki bir fırsat çıksa da birilerinin boğazını sıkıversem şuracıkta diye arayış içindedirler sürekli olarak.
Kardak adası krizinde bizim gazeteciler öylesine manevralar yaparak adayı Yunan'dan geri aldılar ki yıllardır bu işe eğitilmiş olan deniz komandolarının bile bunları görünce ağızları hayretten açık kaldı.
Hatta bazı raporlara göre komandolar bizimkileri hayranlıkla izlerken az daha görevlerini ihmal edip işi riske atacaklarmış, son anda toparlamışlar kendilerini.
Diyeceğim şu. Eğer Yunan basını Hürriyet'e bir savaş açmakta kararlıysa bu işin sonu Atina'da biter.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Paylaş