HAFTA sonunda olamayacağım şeylerin listesini çıkarmaya karar verdim. Bana bu çalışmamda yardımcı olması için de yapılmış olan bazı kamuoyu araştırmalarına başvurdum.
Aslında Türkiye'de bilimsel anlamıyla bir ‘‘kamuoyu’’ olmadığı düşüncesindeyim ama ne yapayım bazı şirketler gerçekte var olmayan bu şeyle konuşuyormuş gibi yaparak bazı sonuçlar yayınlamakta ısrarlılar.
Kamuoyu kavramının gerçekte var olamayacağını ispat etmek gibi uzun bir işe girişmektense, bunu varmış gibi kabul etmenin kendi açımdan çok daha rahatlatıcı bir tercih olduğuna karar vererek, absürdsün suçlamalarını sineye çekmeye hazır olarak çalışmalarımda onların araştırma sonuçlarını kullandım.
Ancak bu kısa girişi bitirmeden önce şunu da belirtmeliyim ki Türkiye'de gerçek anlamıyla bir ‘‘kamuoyu’’ olmadığından, bizim memlekette ‘‘sivil toplum örgütü’’ diye bir kavram da teorik olarak, mümkün değil olamaz.
Dolayısıyla Avrupa Birliği söz konusu olduğunda 170 küsur sivil toplum örgütünün bir anda ortaya çıkıverip konuyla ilgili olarak fikir beyan etmeleri, kamuoyu olamayan bir toplumda bunu yapmaları abukluk ötesi bir durumdur.
Türkiye'de sivil toplum örgütleri, memlekette kamuoyu olmadığından, kanun hükmünde kararnameyle kurulmuş, tabansız yarı resmi kuruluşlardır.
Bu da bilinsin yani de yanlış anlamalara düşerek havalar filan atmayalım etrafa.
Türkiye'de bir sivil toplum örgütüne taban oluşturabilecek tek fuzuli kalabalık köylülüktür, onları temsil eden bir sivil toplum örgütü olsaydı belki iyi de olabilirdi ama bunun da Avrupa Birliği'ne girmemizde bize faydası olamazdı, çünkü köylülük Avrupa ülkelerinde artık sınıftan sayılmıyor uzunca bir süredir.
* * *
İşte böyle...
Efendime söyleyeyim, ne diyordum.
Ha evet, ilk okuduğum kamuoyu araştırması Türkiye'de insanların nasıl bir başbakan tarafından yönetilmek istediklerine dairdi.
Bir sürü özellik saymışlar bu ideal başbakan ile ilgili.
45-55 yaş arasında olacakmış.
İyi eğitimli olacakmış.
Yabancı lisan konuşmalıymış.
Çocuk sahibi olmalıymış.
Toplumla barışık olmalıymış.
Spor yapmalıymış.
Falan filan.
Baktım da bu aranılan özelliklere, ilerde başbakan olma umudum katiyen yok benim, bunu anladım.
Yanlış anlamayın beni, istenilen hemen her şartı yerine getiriyorum aslında.
Bir tanesi hariç.
Bu toplumla barışık olamam kardeşim, kimse benden böylesine büyük bir taviz beklemesin.
Ve şunu da unutmayın ki bu memleket ne zaman iyi yönetildiyse o kısa dönemlerde başımızda, bırakın toplumla barışık olmayı neredeyse topluma düşman olan liderler vardı.
Onlar da olmasaydı hapı tamamen yutmuştuk yani!
Kendimi başbakan adayları listesinden elimine ettikten sonra düşündüm de Hasan Cemal iyi bir başbakan olurdu bu memlekete aslında.
Ama onun da bir maruzatı var. Araba kullanmayı bilmiyor ve kamuoyu araştırmasına cevap verenlere göre ideal bir başbakanın araba kullanmasını da bilmesi şartmış.
Ne alaka diyorsanız, ben ne yapayım kardeşim kamuoyu böyle diyorsa yapacak bir şey yok.
* * *
Başbakan olma ihtimalimin olmadığı ortaya çıktıktan sonra acaba başka neler olmayabilirim diye araştırmalarımı sürdürdüm.
Bir başka yerde artık modanın ‘‘light maço erkekler’’ olduğu yazılmıştı.
Erkeğin has şeker değil de tatlandırıcı kullanan biçimi midir nedir acep bu diye light maço erkeğin özelliklerini de okumaya başladım.
Lafı fazla uzatmak istemiyorum, özet olarak şunu söylemeliyim ki bu araştırmam sonucunda da ne light maço, ne maço, ne de erkek olamayacağım ortaya çıktı sevgili okurlar.
Hatta hayatta hiçbir zaman light da olamayacağım, bunu araştırma sonuçlarından değil bizzat kendi deneyimimden iyi biliyorum.
Şu halime, şu geldiğim noktaya bir baksanıza.
Başbakan olamıyorum.
Maço değilim, light maço değilim, tanımlara bakarsanız erkek bile değilim.
Light değilim.
Ben bir hiçim ya!
Ve ben sonuca değil de bu basit gerçeğe ulaşmak için okuduğum onca abuk yazıya acıyorum şu anda.
Ve şu düşünceyle sizlere bugünlük sizlere veda ediyorum.
Başbakanı olmayan, kamuoyu bulunmayan bir toplumda bir hiçin yazı yazdığı bir gazete çok satıyor.