Paylaş
BUNDAN bir yıl önce New York Times Gazetesi, devletin gizli bilgilerinin bulunduğu Los Alamos laboratuvarlarından bazı bilgilerin Çin hükümetine satıldığının öğrenildiğini manşetten verdi.
Haberde kaynak bildirilmiyordu, ancak ‘‘hükümet kaynaklarından ve güvenlik birimlerinden’’ bu haberin alındığı belirtiliyordu.
Bu laboratuvarda çalışan bir tek Çin kökenli uzman vardı. Gazeteye bu haber sızdırıldıktan sonra devlet bütün gücüyle harekete geçti.
Uzman Wan Ho Lee tutuklandı. Hukuka aykırı baskılar oluştu. Tutuklanmakla da kalmadı, 8 ay tek kişilik hücreden çıkarılmadan tutuldu.
Bu bir yıl boyunca New York Times, Los Alamos'tan ‘‘çalınan’’ bilgilerin Çin hükümetinin eline nasıl geçtiğini anlatan onlarca yazı yazdı.
Bu konuda gazetede çıkan editoryallerde, suçlanan kişinin üzerine gidildi.
Sonunda suçlanan, işini gücünü kaybeden, beş parasız kalan, hayatı kararan Wan Ho Lee'ye yönelik olarak devlet, bütün suçlamalarını geri çekti.
Olayda tamamen suçsuz bir insanın mahvedilmesi durumu olduğunu örtbas etmek için de Lee'yle bir anlaşma yaptılar.
Lee'nin bazı bilgileri usulsüz olarak kendi bilgisayar disketine kaydetmiş olduğunu kabul etmesi durumunda ‘‘her şey unutulacaktı’’.
Hapisteki yaşadığı cehennemde bitip tükenen zavallı adam da bu anlaşmayı kabul etti.
O şimdi hakkında hiçbir dava açılmayan, suçlama hedefi olmayan, özgür bir insan.
Bu arada Clinton bile ‘‘Çin kökenli bir Amerikalıya yönelik yapılan bu işlemin adaletsizliğinden’’ bahsetti, konunun araştırılmasını istedi.
* * *
New York Times, bizde sık sık yapılan, adeta hayatın bir gerçeği halinde görülen bir büyük yanlışı yaptı.
Devlet kaynaklarından verilen haberi ‘‘doğru’’ sayarak, bunu hiç araştırma gereği duymadan gazetede manşetlere çekti.
Gazete, devletle birlikte tavır aldı. Olayda taraf oldu.
Ve bir insanın yaşamının karartılması gibi kolay kolay alnından silinmeyecek bir utanç da ona yapıştı.
* * *
İğrenç bir olay bu. Bizler bu konuda ders almalıyız aslında.
Ancak umudum yok ders alınacağından; çünkü bizdeki yerleşik kültür, devletten gelen bilginin ‘‘yanlış ve yönlendirici’’ olması fikrini bile kabul edecek düzeyde değil.
‘‘Yalan’’ olduğunu ilk bakışta her deneyimli muhabirin bile görebileceği bazı haberler gazetelerde yer alabiliyor. Bunların çoğu da hükümet kaynaklı.
Ayrıca devletin çeşitli birimlerinden de yalan haberler sızdırılıyor ve bunlar haber olarak yer alıyor.
Bunların sonuçlarının bireyler üzerindeki etkisinin, en az Amerika'da Çin kökenli uzmanın başına gelenler kadar vahim olduğu kesindir.
New York Times, bu yaşanan olay nedeniyle büyük bir iç hesaplaşmasına gitti.
Büyük ihtimalle bundan sonra ortaya çıkacak yeni bir ‘‘haber sızması’’ olayında, haberi sızdıranı pirzolalık et gibi dövüp doğruları alacaklardır.
* * *
Türkiye'de şu anda birçok siyasetçi hayatının en rahat anlarını yaşıyor.
Palavra atıyorlar. Yalan söylüyorlar. Manipülatif haberlerle gazetecileri yanıltıyorlar.
Bunlara şimdilik hesap sorulmuyor.
Neden sorulmuyor, ben bilemem. Ancak çoğu kez sorulmadığını, bütün gazete okuyucuları gibi ben de görüyorum.
Memleketimizde kaşıyla gözüyle sessiz film oynatarak bile haber vermeye çalışan ‘‘devlet adamları’’ var, biliyorsnuz.
O devlet adamı, ‘‘Köşedeki bakkala yeni gofret gelmiş, çok da ucuz’’ bile dese, ben mutlaka yalan söylüyordur diye bakarım, ama galiba hálá ona inananlar var.
Bayan siyasetçi ise bir álem, daha laf ağzından çıkarken gözleri ‘‘bu yalan’’ diye yanıp sönmeye başlıyor.
Bir gün önce ölümüne reddettiği bir şeyi ertesi gün sahiplenen, söylediği laf bantta kayıtlı olduğu halde bunu reddeden, hayali soruşturma raporlarından hayali isimler çıkartarak gazetecilerin hayatını karartmaya çalışan devlet yetkilileriyle dolu bu ülke.
Bir memlekette bir kurum sadece kendi başına yozlaşmaz. Bütün kurumlar aynı anda yozlaşır ve birbirlerinden etkilenirler.
Bugün gazetelere, gazetecilere kızan vatandaş, sabah kalkınca aynada kendi suratına baksın. Kendisine kızsın, küfretsin.
Bu ortamı yaratan, bu kokuşmayı başlatan, yayan siyasetçilere ilk seçimde koşa koşa gidip oyları atanlar, her mitingde liderlere yalakalananlar kendileri değil sanki.
Sonra da kendileri çok masumlarmış gibi kokuşmanın sonuçlarından şikáyet ediyorlar.
Bu memlekette siyaset değişmeden gazeteler de değişmez. Değişmez; çünkü bir memlekette nasıl sadece tek bir kurum tek başına çürümeye başlamazsa, sadece tek bir kurum da tek başına bataklıktan çıkamaz.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Paylaş