Nüansta ayrılıyoruz

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Evli olmanın belirli avantajları var. Bunlardan en önde geleni evli olan erkeğin hâkim karşısında ‘evet’ dediği andan itibaren hayatta tek bir şeye bile özgürce karar verme imkânından yoksun kalmasıdır.

Nüansta ayrılıyoruz

Ben tatil denilince New York'u anlıyorum

Özellikle bahar aylarında bayılırım bu şehre.

Sıcaktan ve özellikle de nemli havadan hiç hoşlanmam.

New York ekim ayında benim için idealdir.

Beni bıraksalar bir ay kafamı dinleyiversem şu şehirde başka hiçbir şey istemem.

Yani öyle fazla heyecan da aramıyorum.

Parklarda oturacağım, barda içki içeceğim, bir de ucuz ama bol yemek veren yerlerde tıkınacağım.

Müzikallerden hoşlanmam. Caz denilince düşüp bayılacak kadar içimi sıkıntı kaplar.

Diskoteklerde etraftaki insanların geri zekâlı sırıtmaları da beni irrite eder.

Bu nedenle basit şeylerle mutlu olabilecek durumdayım anlayacağınız.

* * *

Ama tabii istediklerimi yapmama katiyen imkân yok.

Çünkü genelde evlilik kurumu insanların istediklerini, özgürce yaşamalarını mutlak anlamda engellemek üzere düşünülmüş, bu amaç için detaylı bir şekilde planlanmış bir kurum.

Özelde ise Rana bu kurumu daha da baskıcı ve hatta neo-faşist bir hale getirmek için elinden geleni yapıyor.

New York'tan kımıldamak istemiyorum, bunu biliyor ya acele olarak minik bir seyahat planı yaptı.

Rehber türünde Amerika Birleşik Devletleri'nde ve hatta Kanada'da basılmış olan bütün kitapları aldı. (Kanada aklıma gelince sinirleniyorum çünkü Celine Dion'u hatırlıyorum.)

Özel bir yer arıyordu seyahat için.

Bu yer öylesine olmalıydı ki ben mümkün olduğunca had safhada mutsuz olmalıydım, arayışta kullandığı kriter de buydu muhakkak.

Kötü niyetli, önyargılı olduğum için söylemiyorum bunu.

Arayışının sonuçlarını öğrendikten sonra yazıyı yazdığımdan gönül rahatlığıyla yapıyorum onun aleyhine suçlamayı.

Çünkü Rana, ABD'de seyahat etmek için bula bula NEW ORLEANS'ı buldu.

* * *

Sıcaktan hoşlanmıyorum ya.

Nem olmasın istiyorum ya.

Caz deyince şak diye düşüp bayılacakmış gibi oluyorum ya.

Rana, bütün bu özelliklerin had safhada, rekor düzeyde bulunduğu dünyadaki tek şehri seyahat hedefimiz olarak seçti.

Yani böylece kötülük yapma konusunda daha önce kendisinde bulunan rekoru da egale etmiş oldu.

* * *

New Orleans deniz seviyesinin altında olan bir şehir.

Olamaz, mantiken, felsefi boyutlarıyla yanlış bu bilgi diyorsanız o zaman açın bakın bu şehir hakkında yazılmış olan bir kitaba.

Diyeceksiniz ki, o zaman denizin şehri basması gerekiyor.

BRAVO, doğru bildiniz. Deniz otel odamızın içine kadar giremiyor, çünkü Amerikalılar setler çekerek denizin bizi yutmasını engellemişler.

Eski zamanlarda su içerlere girdikçe mezarlardaki cesetler ortaya çıkıyor ve deniz çekilince de bunlar açıklara gidiyormuş.

Ertesi sabah cesetler de kıyıya vuruyormuş.

İşte zombi kelimesi de bu nedenle çıkmış.

Yaşayan ölülerin olduğu yolundaki inanç New Orleans'ın dünya medeniyetine yapmış olduğu bir katkıdır.

Şehirdeki nüfusun yüzde 15'inin daha hâlâ Vodoo'ya inanması da bir başka acıklı gerçek.

* * *

Fiilen denizin altında olan bir şehirde ne bulunur.

Doğru cevap, bildiniz. Tabii ki NEM var burada. Hem de öyle böyle nem değil, tüm dünyadaki nemlerin anası diye rahatlıkla adlandırılabilecek türde bir nem.

Bu kadar su yetmiyormuş, daha da fazlası lazımmış gibi şehrin içinden bir de Mississipi nehri akıyor.

Sonuç itibariyle bu şehirdeyken bir gün yataktan uyandığımda odanın içinde havada bir balığı yüzerek görürsem katiyen şaşırmayacağım.

Çünkü burası sadece balıklar için ideal bir ortam, biz orada ne arıyoruz bunu da bir tek Rana biliyor.

* * *

New Orleans o kadar sıcak ki.

Buradaki timsahlar bile sıcaktan korunmak için renk değiştirmiş durumdalar. Hayatımda ilk kez Albino, yani baştan aşağıya beyaz olan bir timsah türünün burada olduğunu öğrendim.

Yani beyaz sıcağı en az geçiren renk ya, timsah bile bunaldığından bukalemun gibi davranmak zorunda kalmış.

* * *

Tüm nemlerin anası.

Tüm sıcakların babası.

Birleşince sonuç muhteşem oluyor.

Tabiat şartları insanı o kadar kendinden bezdiriyor ki yaşadığını unutmak için New Orleans'ta sürekli içip yarı komada gezinmek adet halini almış durumda. Belki de yaşayan ölü tanımını bu alkoliklere bakarak yapmışlardır, bilemiyorum artık.

Bütün barlar 24 saat içki veriyorlar.

Yani sabah saat 7.30'da bir bara girip duble skoç deyince size kimse şaşırmıyor.

Hemen ‘No problem’ diyorlar.

Ve üstelik bu içkiyle sokaklarda dolaşmanıza izin veriyorlar.

Tabiatı da olmasa yemin ediyorum tam da yaşanacak yer burası.

* * *

Son olarak gelelim caza.

Bu şehirde her yerde caz çalınıyor.

Paranoya olabilir insan.

Örneğin ben sabah tuvalete oturmadan önce acaba orada da bir köşeye gizlenmiş bir caz quarteti var mı diye bile bakmaya başladım.

Sonuç olarak Rana mutlu.

Ben ise bir an önce New York'a dönmek için gün sayıyorum.

Yazarın Tüm Yazıları