Paylaş
BEN sosyal ve siyasi konularda nasıl tavır almam gerektiğine, basit bir yöntem kullanarak karar veriyorum uzun süreden beri.
Seçmiş olduğum bazı köşe yazarları var.
Onların ilgili konu hakkındaki yazılarını okuyorum.
Sonra onlar nasıl tavır almışlarsa ben onun tamamen aksi tavrı alıveriyorum.
Onlar ne demişse aksini düşünüyorum. Sağ demişlerse sol, sol demişlerse sağ doğrudur, diyorum.
Size yemin ediyorum, birçok kritik konuda doğruyu aynen böyle buldum. Siz de deneyin bunu, bakın görün hayat nasıl da kolaylaşıverecek.
* * *
Anayasa Mahkemesi Başkanı, cumhurbaşkanlığına aday olarak açıklanınca yine bu yöntemi uygulamam şart oldu.
Çünkü baktım da kişi hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
Televizyonda birkaç konuşmasını özet halinde yayımladılar.
Dedikleri, bize orta son sınıfta okutulan Yurttaşlık Bilgisi kitabında yazılanlardan farklı değildi.
Bu lafların bile adı geçen kişinin büyük bir demokrat olarak nitelendirilmesine yetmesi, Türkiye'de demokrasi olayının ne kadar büyük darbe yemiş olduğunu ve insanların beyninin nasıl da totaliter düşünceye alışmış olduğunu gösterir; yeri gelmişken bunu da söylemekte yarar var.
* * *
Neyse o konulara önümüzdeki günlerde döneceğiz inşallah.
Dediğim gibi, onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Konuşmalarında söyledikleri de bende, ‘‘Eeee ne var yani, tabii ki böyle olması gerekiyor’’ tepkisinden başka bir his yaratmıyor.
Yapacak başka bir şey kalmadığından yine bugüne kadar şaşmamış olan ‘‘doğruyu bulma’’ yöntemimi uygulamaya başladım.
Oturdum gazetelerin başına, bu iş için ideal olan yazarları tek tek okumaya başladım.
Baktım çoğunda en azından bir burukluk var.
Daha şimdiden adamcağızı yıpratmaya filan başlamışlar.
Onun demokrat olduğunu söylüyorlar, bu da fazla hoşlarına gitmemiş belli.
Bu memlekete öyle fazla ilkeli, demokrat bir cumhurbaşkanının pek de uygun düşmeyeceğini, açıkça söylemeseler bile ima ediyorlar.
* * *
‘‘Vallahi’’ dedim kendi kendime. ‘‘Herhalde adam gerçekten iyi bir insan olmalı, baksana daha şimdiden ona kızmaya başlamışlar.’’
İlk tavrım böyle oldu. Sevmeye başladım Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı.
Sonra içimi bir burukluk kapladı.
Mümkün değil seçmezler onu, bakın şuraya yazın bu dediğimi...
Yani hakikaten de bizim devlet yapısı, o kadar fazla demokrat kişiliği filan kaldırmaz.
Kurulmuş bir düzen var; kendi halinde işleyip gidiyor, tam totaliter değil, tam demokrat da değil, öyle ortada bir şey işte.
Şimdi buna fazla demokrat kişilik yüklerseniz işler yürümez, kargaşa çıkar.
Faziletliler de seviniyor zaten. Neredeyse zil çalıp oynayacaklar o aday gösterildi diye.
Bunlarda da hiç strateji, taktik nosyonu yok be birader! İnsan sevinse bile bu habere, sevindiğini göstermez, hatta çok üzülmüş gibi havalar atar da gizlice desteklediği adayın şansının artmasını böylece sağlar.
Bunu da beceremediler.
Siz şunu da bilin ki, son 24 saattir Türk devlet hiyerarşisini haddinden fazla demokrasi korkusu baştan aşağıya sarmıştır. Buna eminim.
* * *
Gazeteleri okudukça onun seçilmesinin imkánsız olduğuna daha da net karar verdim.
Zaten bu bizim hayatlarını gayet iyi bildiğimiz beş liderin, hayırlı bir iş için bir araya geleceğine de öldürseniz inanmam; seçilemeyeceğini bildikleri için adamcağızı aday göstermişlerdir. Buna da karar vermiştim.
Ne var ki son gazete olarak Akit'i okudum.
Ve kafam karıştı...
Akit Gazetesi manşetinde şöyle diyordu:
‘‘Darbecilerin atadığı bir isim: 12 Eylül cuntasının Kenan Evren eliyle 1988 yılında Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadığı isim olan Ahmet Necdet Sezer'e, 28 Şubat zorbalığına boyun eğen biri olması açısından sıcak bakılmıyor.’’
Evet böyle demişlerdi ve benim doğal olarak kafam karıştı tabii ki.
Eğer durum bu son okuduğum gazetede denildiği gibiyse, o zaman adamın cumhurbaşkanlığına seçilme şansı anında yüze 300 filan artmıştı.
Peki ama durum böyleyse, o zaman da benim kararlarımı vermekte referans noktam olan bazı köşe yazarları, fazla demokrat diye ona neden kızıyor ve doğrudan desteklerini vermiyorlardı.
Anlamak çok zor bu işi. Perde arkası, ilk oylamadan sonra ortaya çıkar.
Paylaş