CUMARTESİYİ pazara bağlayan saatte, gece yarısını 5 geçe yıllardır beklediğim olay aniden gerçekleşiverdi.
Televizyondaki haberde Hüsamettin Özkan'ın sesini duydum.
Yıllardır ülkeyi fiilen yönetti, yakında siyaseti zorunlu olarak bırakacak, sesini duyamadan gidecek diye çok ama çok üzülüyordum, neyse korktuğum başıma gelmedi.
Artık içim rahat biçimde Hüsam'ı unutabilirim...
* * *
Bir siyaset abukluğu şaheseri haline gelmiş bulunan YTP'nin seçim kampanyasına katılmış Hüsam.
Haberin girişinde onun seçim meydanına sonunda indiği söylendi. Bunu duyunca aniden panikledim ilk önce.
Taşrada bir yerlerde konuştu zannettim, bunu kendisine hiç yakıştıramadım ve hatta kendi kendime ‘‘Şu işe bak yahu dağ gibi adam siyaset uğruna neler yapıyor İstanbul, Ankara dışında yerlere bile gitmiş, olacak iş değil’’ diye de söylendim.
Ama hemen ortaya çıktı ki Hüsam ilk ve bence son seçim meydanı performansını Şişli'de yapmış sevgili okurlar.
İçim rahatladı bir anda. Onu giderayak Anadolu'ya açılmış olarak görmenin fikri bile son derece rahatsız ediciydi, bunun olmadığı iyi oldu.
* * *
Hüsam Şişli'deki seçim meydanında fazla uzun konuşmamış galiba. (Bu cümleyi yazarken bile insan rahatsızlık duyuyor ya. Yani ‘‘Şişli’’ ile ‘‘seçim meydanı’’ kelimeleri birbirlerine hiç yakışmıyorlar ve bence ‘‘Şişli'deki seçim meydanı’’ bence bir oxymoron, yani bir arada kullanıldıklarında anlamsız sonuç yaratan kelime birlikteliği.)
Haberde kısacık verdiler konuşmasını, yani tarihi değerdeki bir olaya kesinti yaparak saygısızlık ettiler.
Ve Hüsam bence seçim meydanlarında bugüne kadar edilmiş en absürd lafı söyleyerek bitirdi konuşmasını.
‘‘Ben bu partinin başkan yardımcısı değil. Neferiyim, neferi’’ dedi ve büyük alkış aldı. (Bu lafın alkış alabilmesi de milli gelirden alınan payın yükselmesiyle zeká düzeyinin artması arasında bir korelasyon olmadığının net olarak göstergesiydi bana göre.)
Bir kere nefer olduğu iddiası Hüsam'a katiyen yakışmıyor ve zaten nefer lafını söylerken bence hafif utanır gibiydi de.
İkinci olarak bu ettiği laf ne kadar saçma bilmem farkında mısınız.
O cümlenin doğrusu ‘‘Ben bu partinin lideri değil neferiyim, neferi’’ olacaktı.
Başkan yardımcısı tanım gereği bir neferdir zaten.
Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, Hüsam hep sıfatsız lider olmaya alıştığından o konuşmada da bence aslında kendisinin lider olduğunu söylemek istedi ama gerçek yaşamda maalesef başkan yardımcısı olduğu için ağzından çıkmak zorunda kalan cümle de öyle abuklaştı.
* * *
Sevgili okurlar bence başkan yardımcısı diye bir görev, makam yoktur.
O tür makamlar sorun önlemek için yaratılmış yerlerdir.
Örneğin bizim gazetelerde yüksek düzeyde gibi görünen, o türden adlar verilen makamlar oluşturularak bu tür rütbeler bazı adamlara verilir ve onların sorun yaratması engellenir.
Bu taktiği en iyi bilen bizim Ertuğrul Özkök'tür.
Bir zamanlar bana ‘‘Sen Ankara ekonomi şefisin’’ demiş ve üç yıl kadar beni buna inandırmıştı. Sonra öğrendim ki böyle bir makam gayet tabii ki katiyen yok gazetede.
Şu geldiğimiz noktada Hürriyet'te o kadar olağanüstü fazla sayıda şef ve müdür var ki Hürriyet bir Kızılderili kabilesi olsaydı bu kabile sadece kabile şeflerinden oluşan, tek bir sıradan Kızılderili'nin bile bulunamadığı bir yer haline dönüşmüş olacaktı.
Eminim biraz daha sorun yaratsam beni de ‘‘yedinci sayfanın sağ köşesinin müdürü’’ olarak tanımlayacaktır o.
Demek istediğim şu ki YTP'deki başkan yardımcılığı da aynen gazetelerde olduğu gibi partide daha fazla problem oluşmasın diye yaratılmış bir makam gibi görülüyor.
Ve en son olarak şunu söylemeliyim ki bugün nedense demek istediğim şeyleri çok dolambaçlı anlatıyorum, bu yüzden de yazıyı burada kesmem herkes için çok iyi olacak.