Olur ki hem ne olur. Hem sorunu olur bunun, hem de sorunsalı ve ikisinin de çözümü hayli zor olur.
Bunun dışında asıl yazıya geçmeden önce bir başka şeyi daha belirtmek istiyordum.
Ben bugüne kadar kendimi, şu malum organ hakkında yazı yazma rekorunun sahip olarak görmekteydim.
Bununla övünüyordum. Ailemin benle övüneceği tek konu vardı, bu da oydu bence.
Ancak son günlerde üzülerek öğrenmiş durumdayım ki, Montaigne bu rekorun asıl sahibiymiş.
Böylece Türk fikir dünyasına yaptığım tek katkı da önemsiz hale geldi. Üzgünüm.
***
Montaigne, bir asilzadeyi anlatıyor (1).
Adam sevgilisiyle sevişme denemesinde bulunmuş. Başarılı olamamış. Montaigne bunu yazmamış ama sevgilisi mutlaka ona, ‘‘Üzülme, herkesin başına gelebilir bu. Hiç önemli değil ki, haydi sarıl bana’’ demiş, adam onu ciddiye alıp sarılmışsa da içinden ‘‘Üff, şu lüzumsuz şey bir an önce gitse de işime gücüme baksam’’ diye konuşmuştur.
Neyse, asilzade evine dönmüş. Soyunmuş, haydi nazik olmak için tenasül uzvu diyelim malum organa, onu kesivermiş, bunu bir zarfa koyup bir not da iliştirerek sevgilisine göndermiş.
Bu anekdotu okuyunca düşündüm de, iyi ki dünyada erkeklerin çoğunluğu asil değil.
Çoğunluk asil olsaydı, erkek çoğunluğunun penissiz gezdiği bir dünyada yaşamak zorunda kalacaktık.
Üstelik böylesine absürd bir durum benim için avantajlı ortam da yaratmayacaktı; çünkü benimki de çok uzun yıllar önce bir hanımefendiye aynı içerikli bir notla gönderilmiş olacaktı.
Ve şimdi kim bilir, aynı akıbete uğramış hemcinsleriyle birlikte hangi gardırobun hangi küflü çekmecesinde, hatıra olma değerini de kaybedip çöpe atılacağı günü bekleyecekti.
Hüzünlendim ya, yemin ediyorum.
***
Fransız filozof, tuvalet ádetleri, yellenme gibi konularda son derece enteresan fikirler ortaya atıyor.
Örneğin, tuvalet yapılırken maksimum sessiz bir ortamda bulunulmasının ideal olduğunu savunuyor, falan filan.
Ama mesele penis sorunlarına ve sekse gelince, adamcağız bir tuhaflaşıyor.
Örneğin, yukarıda anlatmış olduğum asilzadeyle ilgili olayı aktardıktan sonra Montaigne, ‘‘Eğer çiftler seks yapmaya hazır değillerse, işi aceleye getirmemelidirler’’ diye yazabiliyor.
Fransa'nın Güzin Ablası gibi yazarak bu son derece karmaşık meseleyi ve evet sorunsalı çözdüğüne inanıyor.
Haydi o inanıyor bırakın da, Fransızlar böyle bir cümleyi gördükten sonra bile Montaigne'e ulusal hazine muamelesi yapıyorlar.
Fransızları bırakın, tüm dünya ve hatta Türkler de aynı tavrı sergiliyorlar.
Yahu tüm dünyaya bir şey diyemem, Fransızlara ise diyeceğim olsa da bir şey söylemem.
Ancak Türklerin bu şekilde davranması bana hayli koydu, yemin ediyorum.
Ne yapılıyor anlamıyorum. Bu memleket, adam harcamakta birebir birader.
Düşünsenize, sizin elinizin altında bir ulusal değer zaten var.
Bu ulusal değer, bu hazine aynı konularda kalem oynatıyor.
Ve gayet tabii ki çok orijinal şeyler de söylüyor. En azından Güzin Abla gibi yazıp bununla felsefe yaptığını filan sanmıyor.
Fransa'da doğmuş olsaydım, yemin ediyorum şimdi ikinci Montaigne muamelesi yapılıyordu bana.
Burada ise geniş halk kitleleri tarafından dışlanıyorum. Şimdi patrona sorsanız, hangi yazarları seviyorsunuz diye, hep ciddi yazarları sayar, beni unutur.
Üzgün olduğum için yazımı Müslüm babanın ‘‘Sadece’’ şarkısıyla bitiriyorum.
‘‘GEC ellleeer boYunc a hep BEN ağ.........laDım
Bir dam la sevgiyi hep BEN aRAdıM
Çok sevilDİ........N ama SEV....Ven olmadıNN
Seni sevdiği Me GüüüülDüNN sadec E.’’
1- Alain de Botton: The Consolations of Philosophy (s.125).