Paylaş
‘‘Bir Dinozorun Anıları’’ ve ‘‘Bir Dinozorun Gezileri’’, yaşlanmanın verimsiz kalmakla eşanlamlı olmadığını gösterdiği için takdir edilmesi gereken iki emek ürünü.
Dün de söyledim, bugün de baştan söylemeliyim ki, özellikle ‘‘Anılar’’ı okuduktan sonra müthiş bir rahatsızlık duydum. Sayfalara yazarından sinmiş olan hissiyat bana son derece itici geldi.
Ben lezzet alacağımı zannederken bu kitaptan sonuçta acı bir tat kaldı ağzımda.
Bunun nedenlerine geçmeden önce şunu da belirtmek istiyorum. Bu tür bir eleştiriyi, iki kitap da çok okunup tartışılmasaydı yapmayı düşünmezdim.
Belki Mina Hanım gülecektir bu diyeceğime, ama benim, acaba yaşlı bir insanı üzer miyim, diye korkum da var bu yazıyı yazarken.
Ancak birkaç gündür yazmakta olduğum çerçevede, bu iki kitabın da mutlaka tartışılması gerekiyor.
***
Aslında iki farklı kitap var, her iki kitabın da içinde. Bunlar birbirlerine paralel gidiyorlar.
İlk kitapta Mina Hanım, hayatı boyunca tanıdığı insanları, güzel hatıralarını, tanıdığı komünistlerin çektiklerini güzelce anlatıyor.
Aslında ‘‘Anılar’’ sadece bu çerçevede kalsa müthiş keyifli bir kitap olacak.
Ancak aynı kitabın içinde bir başka kitap daha var.
‘‘Komünist’’ Mina Urgan'ın hayat hakkında almış olduğu tavırlara ağırlık verilen kitap bu.
Kitabın 47'nci sayfasında, ‘‘Yaşamım boyunca birçok yanılgıya düştüm. Bana çok acı çektiren yanlışlar yaptım. Hiçbirinden pişman değilim; çünkü yapılması gereken yanlışlardı bunlar’’ diyor.
İnsan bunu okuyunca, insani hatalarını da açıkça yazan, kendisiyle hesaplaşan bir anı kitabı okuyacağını düşünebilir.
Ancak Mina Hanım'ın yanılgıları, doktor içme dediği halde sigara ve içkiye devam etmek gibi rutin şeylerle sınırlı anladığım kadarıyla.
Açıkça söyleyeyim, ben onun hangi önemli konuda hata yapmış olduğunu pek bulamadım anılarında.
Onun değerlendirmeleri, siyasi hayatında aldığı tavırlar, arkadaşları hakkında öne sürdüğü fikirlerde yanılması gibi bir şey söz konusu değil.
Kendinden çok emin, hep doğru kararlar vererek bir 80 küsur yıl yaşamış ve dolayısıyla anılarında özeleştiri filan yapması da bu nedenle söz konusu değil.
***
Her insanın özel yaşamı da, kamusal yaşamı da hatalarla doludur aslında.
Bu normaldir ve yaşlılık bir anlamda bu hatalarla da açık yüreklilikle hesaplaşmanın zamanıdır.
Hele ‘‘anı’’ yazılıyorsa bu kaçınılmazdır.
Bu anı kitabı ise son derece tuhaf bir özelliğe sahip. Mina Hanım, hemen her tanıdığının özel yaşamını gözler önüne seriyor, bazılarıyla alay bile ediyor.
Ancak kendi özel yaşamının en önemli boyutu olması gereken evliliğinden ve çocuklarından hiç bahsetmiyor.
Bunu çok merak ettiğimden değil, ama ben bir insanı oluşturan en önemli unsurlardan bir tanesinin kendi kurduğu ailesi olduğuna inanırım. O boyutta neler olupbittiği pek bilinmediği takdirde, okunulan ‘‘anı’’nın da içi boş kalıyor bence.
***
Mina Hanım, siyasi yaşamına aile yaşamından daha çok önem veriyor olabilir.
Ancak bu siyasi yaşamda da biraz tuhaflıklar var. Komünist olduğunu açıkça beyan eden Mina Hanım, 307. sayfada ‘‘Görüldüğü gibi siyasal ‘faaliyetim', hapis yatan arkadaşlarımı haftada bir yoklamak ya da davaları izlemek türünden hiç de faaliyet sayılamayacak zararsız işlerdi’’ diyor.
İyi de, ama neden? Türkiye’de komünist olduğunu beyan eden insanların anasından emdiği süt burnundan gelirken o nasıl olup da izleyici kalmayı başardı?
Bir şey ima etmek istemiyorum, yanlış anlamayın, iyi ki de o çok acı çekmedi, ama asıl önemli nokta bu kitapta verilen ‘‘romantik komünizm’’ mesajının hiç de gerçekçi olmadığı, bunun bir yalan olduğudur.
Doğrudur, komünizmin teorisinde romantik bir yan vardır, ama Mina Urgan'ın yaşadıklarını örnek alarak bu dünyaya girmek isteyen gençlerin, sonuçta hapishaneye sadece onun gibi izleyici olarak gitmeme gibi bir riskleri de çok yüksek düzeydedir.
***
Kitapta aslında daha birçok tartışılması gereken konu var. Örneğin, Mina Urgan hiçbir zenginden hoşlanmadığını söylüyor. Ancak galiba ‘‘zengin’’, kendinden daha fazla parası olan her insanı kapsayacak kadar geniş bir kavram onun için.
Sonuçta özellikle ‘‘Anılar’’da, korkunç derecede önyargılı, diğer insanlara hep ‘‘haklı konumdan bakıp eleştiren’’, kendini eleştirmeyi düşünmeye bile gerek duymayan, romantik komünist yaşam yalanını tekrarlayan, başkalarının özel yaşamını didik didik edip kendi özel yaşamını saklayan, sevgisiz bir yaşam gözler önüne seriliyor.
Bu özellikler ise ne yazık ki, Mina Hanım kadar ‘‘birikimli’’ olamayan lümpen sosyalistlerin de karakteristik özellikleridir.
Paylaş