Serdar Turgut: Metronun sosyolojisi

Sedar TURGUt
Haberin Devamı

Hayatta her şeyi sınıfsal temeline indirmek mümkündür.

Bu her zaman doğru bir yaklaşım olmaz doğal olarak, çünkü yaşam ve birey, sınıfsal karakterden ve çelişkilerden çok daha karmaşık birer süreçtirler.

Ancak teorik olarak her olayın temelinde sınıfsal çatışma unsurlarını bulma olasılığı vardır.

***

Ben bir süredir yeraltı trenlerinin sosyolojisi ile ilgileniyorum.

Bildiğim, tanıdığım şehirlerdeki yeraltı tren sistemleri bana o şehrin sınıfsal örgütlenişini anlatıyor gibi geliyor.

Bu aslında çok da orijinal bir fikir olmasa gerekir. Özellikle şehir planlamacıları açısından rutin bir fikri tekrarlıyor olabilirim.

Çünkü sonuçta kapitalist ülkelerdeki önemli şehirlerde ulaşım hizmetleri başlıca iki ana fikir temelinde örgütlenmişlerdir:

1- Çalışan sınıfları oldukça hızlı bir şekilde evlerinden çalışma yerlerine götürüp geri getirmek.

2- Üst gelir sınıfındaki insanları da çalışan insanlarla fazla karşılaştırmadan, kendi aralarında bağlantı kurabilecekleri şekilde ulaşım sağlamak.

***

Bu çok determinist ve hayli soyut, teorik bir yaklaşım olarak görülebilir.

Ancak kitlesel ulaşımını yeraltı trenleriyle yapan metropollerde sistemleri kuran kişiler, biliçli veya bilinçsiz olarak sistemlerini yukarıda saydığım iki ana fikir bağlamında düzenlemişlerdir.

Bunun en güzel örneği Atlanta'dadır.

Atlanta şehrinin yeraltı tren sisteminin adı MARTA'dır.

Şehirde yaşayan insanlar bunu alaycı bir şekilde ‘‘Moving Africans Rapidly Through Atlanta’’ olarak açmaktadırlar.

Yani Afrikalıları hızla Atlanta'dan geçirip gidecekleri yere götürme sistemi olarak algılanmaktadır MARTA, kolektif bilinçte.

***

Washington DC'de sistemin ana fikri, şehir dışındaki lüks semtlerde yaşayan bürokratları sabah işe hızla getirmek üzere kurulmuştur.

Zencilerin yoğun yaşadığı güneydoğu bölgesinde istasyon yoktur, tren o bölgenin derinlerine inmez.

Şehrin eğlence ve alışveriş merkezlerinden olan, ayrıca zenginlerin yaşadığı Georgetown sakinleri, yıllardır bir tren istasyonunun bölgeye açılmasına karşı direniyorlar.

Yeni istasyonun, bölgede istenmeyen türde insanların çok daha kolayca Georgetown'a gelmesini kolaylaştıracağı için direniyorlar.

***

Bu şehirlerden çok daha demokratik olan New York'ta da temelde aynı sınıfsal olay yaşanmaktadır aslında.

Yıllardır gündemde olan 2'nci Cadde yeraltı sisteminin inşasına bir türlü geçilemez.

Çünkü özellikle Manhattan Adası'nın üst taraflarında doğuda oturan zenginler yeni bir tren istasyonunun bölgelerinin ‘‘kalitesini düşürecek’’ insanlara kolay mobilite sağlayacağından korkarlar.

Özellikle liberal ve sol kesimin oturduğu batı yakasında ise hem duraklar hem de yeraltı sistemi Harlem'e kadar çok daha demokratik işler.

New York'un 7 numaralı treni ise ‘‘Üçüncü Dünya Expresi’’ olarak bilinir.

Queens bölgesinde oturan çeşitli üçüncü dünya insanı, çalışmak için bu trenle Manhattan'a gelir, bu trenle de döner.

Dört yıl boyunca hem de her gün kullandığım bu trenin yoğun saatlerde içi mevsimlik işçi taşıyan kamyona döner.

***

İstanbul'da da yakında bir yeraltı tren sisteminin hizmete gireceği söyleniyor.

Şu ana kadar haritalardan görebildiğim kadarıyla hizmete girecek sistem, daha çok Şişli'de alışveriş yapmaktan bıkmış ve trafikte de kalmaktan hoşlanmayan orta sınıfın Etiler'e (veya bunun tersi) hızla varabilmesine kolaylık sağlıyor.

Yanlış anlamayın, yapılan işi küçümsemek niyetinde katiyen değilim.

Bu metroyu en çok kullanacak insanlardan da bir tanesi olabilirim.

Ancak İstanbul'un yan semtlerinden çalışmak için merkeze her gün gelmek zorunda kalan insanları ön plana çıkaran bir metro ağı kurulmadıkça, yazının başında belirttim sistemlerin dayandığı iki ana fikirden sadece ikincisine ağırlık veriliyormuş gibi algılanacağı kesindir.



Yazarın Tüm Yazıları