Paylaş
HER şeye takmak zorunda olduğu için İ.‘the plexiglass’ B randevu verirken, örneğin ‘‘Saat tam 17.23.08'de oradayım’’ diye konuşur. Ve saat hemen her defasında da 17.23.07'de dediği yere gelir.
17.23.09'dan itibaren ise geç kalan insanları azarlamaya başlar.
Bunu bildiğim için günün ortasında, zaten zor şartlar altında var olma savaşı verirken üstüne üstlük bir de azar işitmemek için acele etmeye çalışıyorum.
Megahipersüpermarkette binlerce kasa var ve hepsinde de ekonomik durumu hiç iyi olmadığı istatistiklerde açıkça gözüken insanlar mallarla dolu arabalarıyla sıra oluşturmuş durumdalar.
Bir o yöne, bir bu yöne gittim. Bir çocuk kendisinin sürmekte olduğu cüce alışveriş arabasını benim ayağımın üzerinden geçirdi, geç kalırım korkusundan durup onu bile tokatlamadım.
* * *
Bir tane boş kasa buldum. Yemin ediyorum bu bir mucizeydi; ne demek istediğimi şimdi Genel Yayın Yönetmeni anlamayacak ve yazının bu mucizeyle ilgili bölümünün çıkartılmasını isteyecek, biliyorum.
Çünkü o hayatında hiç megahipersüpermarkete gitmedi. Gittiyse de açılış törenine Cumhurbaşkanı ile birlikte kurdeleyi kesmek için filan gitmiş, sonra kapıdan şöyle bir içeri bakıp geri dönmüştür.
Dolayısıyla böyle bir yerde, hem de bir cumartesi günü önünde hiç sıra olmayan bir kasa bulunmasının gerçek anlamda bir mucize olduğunu anlamaz.
Bu açıklamayı yaptım ki, yazının bu paragrafının başına bir kaza gelmesin.
* * *
Heyecanla daldım oraya.
Bu tür durumlarda siz ne yaparsanız yapın, ama sakın ha alışveriş arabasını iterek girmeyin kasa tarafına.
Çekerek girin. İterken girerseniz ve arkanıza da hemen bir başka arabalı alışverişçi gelirse, o zaman ne ileri ne de geriye oynayamaz ve ayrıca itme bölümü doğal olarak yüksek olduğundan arabanın içindeki mallara ulaşmanızın imkánı kalmaz.
İnsanlar bana acıyarak bakmaya başladı.
İlgi odağı olmaya başlayınca sinirlerim tamamen laçka oldu.
24 kutuluk koliyi kaldırmaya çalıştım. Kasadaki bayan, ‘‘Bir kutuyu içinden alın verin, yeter’’ dedi. Aptal insanlara yönelik konuşma hızıyla konuşuyordu benimle ve gözlerinde de sıkılma ile acıma arasında bir bakış vardı.
Ben bir kutuyu aldım, bayana verdim ve koliyi arabaya bıraktım.
O anda içinde 23 kutu bira olan koli, diyet yoğurt kutusunun içine düştü ve birden minik bir patlama sesi oldu.
Bacağımda hoş bir serinlik hissettim
Diyet yoğurt kutusu patlamıştı.
Diyet yoğurdun yüzde 50'si parçalanmış olan kutuda kalmış, diğer bölümü ise benim bacağımda, kasiyerin oturduğu bölümün hemen altında ve diğer muhtelif yerlerdeydi.
Bayan o gürültü arasında minik infilakı duymamıştı. ‘‘Arabanızda başka bir mal var mı’’ dedi.
‘‘Ben, yoo hayır yok’’ diye yalan söyledim. Allah'tan o oturduğu yerden arabada olanbiten felaketi göremiyor.
* * *
Size belki tuhaf gelecek ama, ben o ara iyi ki diyet yoğurt almışım, bir de tam yağlı yoğurt alsaydım yakalandığım anda skandal daha büyük olacaktı. Şimdi en azından bu felaketin izini silmek daha kolay olur diye düşünmekteydim.
Parayı ödedim, çıktım dışarıya, İ. ‘the plexiglass’ B ile buluşacağım noktaya gittim.
Bu arada alışveriş arabasında kalan yoğurt yere akmaya başladı.
İ. ‘the plexiglass’ B ortada yok. Hayatında ilk kez bir yere geç kaldı, ondan da ben yoğurt akıtmaya başladım.
Bir süre bir noktada duruyorum, yere yoğurt damlıyor. Damlayan miktar beni ele verecek orana yaklaşınca hemen oradan uzaklaşıyorum.
Her an yakalanacağım ve megahipersüpermarketin mikrofonları aracılığıyla halka teşhir edileceğim korkusu da başladı.
Bu arada cebimde hiç mendil de yok, megahipersüpermarketi tanıtan káğıtlardan bir tomar alıp temizlenmeye başlandım. Yoğurt iyice etrafa saçıldı, bu arada elim de battı.
Bu sırada son derece nazik bir bayan yanıma geldi, beni tanıdığını ve merhaba demek istediğini söyledi. Bana elini uzattı. Ben sürekli gülümseyerek başımı sallıyordum. Elimde o an neden orada olduğu açıklanamayan ve orta büyüklükteki bir evde mantı yapıldığı takdirde tüm bir aileye yetecek kadar yoğurt vardı.
Kadın ise elini neden sıkmadığımı anlamadı doğal olarak. Bu Öteki Türkiye filan derken, bendeki değişimin biraz haddinden fazla olduğunu bile düşünmüştür herhalde.
Yanlış anlaşılmamak için elimi kadına gösterdim ve ‘‘Korkmayın, sadece yoğurt’’ diyerek espri yapmaya çalıştım. Aceleyle yanımdan uzaklaştı. Bir okuyucu daha kaybettiğimi hissetim o an.
Ve İ. ‘the plexiglass’ B, 15 dakika gecikmeyle geldi. Elimde yoğurt olmasa onu öldürecektim ama o zaman kanı pembe akardı ve bu fikir de beni çok rahatsız etti.
Sonunda evime sığındım ve Rana görmeden bira kutularındaki yoğurdu temizledim.
Paylaş