Paylaş
Yılbaşı akşamı bazı televizyon kanallarından naklen yapılan dünya başkentlerindeki kutlamaları izlediyseniz, umarım bir detay gözünüze çarpmıştır.
Çin Halk Cumhuriyeti'ndeki kutlamalar son derece düzenli, koordineli ve şaşaalıydı.
Diğer bütün ülke başkentlerinde bağırıp çağıran, aykırı hareket eden, sarhoş olup olay çıkaran çok sayıda insan vardı.
Bu başkentlerde de kalabalık tek bir önemli meydana toplanmıştı ama neredeyse herkes kutlamadan farklı bir şey anladığı için ortalık oldukça karışıktı.
Bir tek Pekin'de kutlamalarda meydanda toplanmış her bireyin o gece yapacağı hareketler ve kutlama dozu önceden programlanmıştı.
Kim hangi bayrağı ne zaman sallayacak...
Kim ne zaman şarkı söyleyecek, dans edecek...
Kim ne zaman gülecek, kim ne zaman bağıracak, kurallara bağlanmıştı.
O gece Pekin'de meydanda kimse önceden yazılmış senaryonun dışına çıkmadı.
O gece orada bireyler yoktu, uygun adım kutlama yapan topluluk vardı.
*
Zaten orada kutlamaların ‘açılışını’ da devlet başkanı yaptı.
O anda politbüronun bütün üyeleri de yanındaydı.
Açılıştan sonra hepsi yaramazlık yapmayan çocuklarına sevecen ifadeyle gülümseyen baba edasıyla meydandaki insanları seyrettiler.
O insanlar önceden en ince noktasına kadar planlanmış kutlama senaryosundaki vazifelerini eksiksiz yerine getirdikçe de, keyifleri daha da bir arttı.
*
Yılbaşı gecesi bunları görürken Marksizmin şimdilik fikir düzeyinde olmasa bile gerçek anlamda neden öldüğünü bir kez daha anladım.
Bu dünyada bireye önem vermeyen, bireyi sınıf kavramının içinde sadece bir unsur olarak gören, bireyden yola çıkmayan hiçbir ideolojinin yaşaması mümkün değildir.
Aksak topal yaşayanlar da ancak baskı yoluyla gün sayarlar.
Pekin o gece yılbaşı kutlamasında bile bireyi yok etmeyi marifet sanarak, bireyi sadece büyük gösterinin bir figüranı haline getirerek Marksizmin ölümünün nedenlerini bir kez daha ortaya koymuştur.
*
Çin Halk Cumhuriyeti'nin dünyaya en önemli ideolojik katkısı özel gün kutlamalarında geçit törenlerini sahanın içine hapsolmaktan çıkarması, tribünleri de gösterinin bir parçası haline getirmesidir.
Tribinlerde oturan seyircinin her birisine birer renkli kart verilir. Düdük çalış biçimine göre o kartı havaya kaldırmaları istenir.
Genellikle bu insanlar bizde ‘maraton’ denilen üstü açık bölümde otururlar.
Çünkü ‘şeref tribünü’ halkının performansını, bireyin ideolojik totalite içinde kayboluşunu izlemeye gelen üst yönetimle doludur ve onlar katiyen kart filan kaldırmaz.
Ayrıca onların öyle pek topluluk arasında kaybolmaya filan da niyetleri yoktur.
Kartların kalkış sırasına göre açık tribinde sürekli bir tablo ortaya çıkar ve bu tablo her düdük çalışla birlikte değişir.
Şeref tribünündekiler bu tabloları hep alkışlarlar.
*
Bireyi önemsizleştiren bu toplu gösteri olayını dünyadaki ‘demokratik’ ülkelerden bir tek Türkiye kopya etti.
Bizde de özel günlerde maraton bölümünde çeşitli tablo oluşturma gösterileri başarıyla yapıldı.
Türkler otokratik, diktatöryal herhangi bir uygulamayı anında benimseme konusunda ne kadar yetenekli olduklarını, bu tür gösterilerle dünyaya gösterdiler.
O gösterilerde oraya oturtulan insanlara empoze edilen topluluk içinde yok olma ve bireyin ancak yüksek ideale katkısı olduğu zaman var olabileceği ideolojisinin ne kadar sevimsiz olduğu, ne kadar da sağlıksız insanların yetişmesine yol açacağı görülmedi.
*
Türkiye'de Marksistler ‘reel sosyalizme’ yani gerçekte var olan Marksist ülkelere getirilen her eleştiriye ‘‘Ama bu Marksizmin özünü temsil etmiyor ki’’ diye cevap verirler.
Yıllar boyu emekle, güçlüklere göğüs gererek ve hatta burası Türkiye olduğu için maalesef hayatını ortaya koyarak bir ideolojiyi savunan insanın aslında gerçeğe gözünü ve kalbini kapama çabasıdır bu karşı çıkış.
Marksizmin iktidara geldiği her ülkede bireyi yok ederek faşizme dönüştüğünü göremeyen insanların Marksizmin en azından teorik düzeyde saflığını koruduğunu savunmaları da inandırıcı olamamaktadır artık.
Paylaş