Paylaş
‘‘Deha için kısa boy ve boyun çok daha uygundur, çünkü bu tip fiziksel yapıdaki insanlarda kan beyine daha kısa yoldan ve çok daha büyük enerji ile ulaşır.’’
(Arthur Schopenhauer, ‘The World as Will and Representation’)
***
Paul Johnson İngiliz ‘‘The Spectator’’ Dergisi'nde yazdığı bir yazıyla ortalığı karıştırdı.
Yazar, kendisinin Marcel Proust'un ‘‘Kayıp Zamanın İzinde’’ çalışmasını ne zaman okumaya başlasa bunu katiyen bitiremediğini ve kitabı yarısında bıraktığını itiraf etti. (Yazının bundan sonraki bölümünde entelektüel taklidi yapmak için kitaba ‘‘A la Recherche’’ diye hitap edeceğim.)
Bu itiraf ‘‘O söyledi madem, artık ben de söyleyebilirim’’ diyen insanların bir anda ortaya dökülmelerine yol açtı.
Tartışmaya baktıktan sonra şunu anladım ki dünyada bu çalışmayı baştan sona okumayı başaran tek insan büyük ihtimalle benim.
Bu başarım benim sıkı bir aptal mı olduğumu yoksa dáhi mi olduğumu gösteriyor, buna ben karar veremem.
Ama eğer kamuoyunda bu konuda tartışma açılacaksa eğer, şunun da hatırlanmasında yarar var. Boyum çok kısa ve boynum da kısacık. Gargantua sendromu yaşamaktayım ve dolayısıyla tabii ki şişmanım.
Olsun, şişman modası da başladı yavaştan, bu da mutlu ediyor artık beni.
Dolayısıyla, fiziksel özelliklerimi göz önüne alırsanız dáhi olmama şansım gerçekten yok, bilmem anlatabiliyor muyum?
***
Hayat biter, Marcel Proust bitmez diyenler de haklı aslında.
Kitabı tam bitirdim ve Marcel'den tam kurtuldum diyorsunuz, bu sefer de karşınıza Robert Proust çıkıyor.
Şimdi bana sorsanız ‘‘Sen kimin akrabası olmak katiyen istemezdin?’’ diye, ben size Marcel Proust'un derdim.
Yani iyi, hoş çocuk, iyi de yazıyor da yaşamda gerçekten çekilmez biriymiş yemin ediyorum.
Kıl bir tip tam anlamıyla. Mızmızlanıyor, arkadan konuşuyor, egoist.
Ayrıca kavgacı da ha, bakmayın öyle çelimsiz olduğuna siz..
Bunun kardeşi Robert de yeni bir kitap hazırlamış. Marcel'in kitabını yazarken aldığı notları bir araya getirmişler.
Sadece bu kitap bile dünyadaki en boşa konuşan düşün adamlarının (Merleau-Ponty, Lacan, Levi-Strauss, Derrida, Foucault, Barthes ve onlara benzeyen diğerleri) neden Fransa'dan çıkmış olduklarını açıklamaya yeter de artar bile.
Düşünsenize, okuyup yazmaya en alışık insanlar bile ‘‘A la Recherche’’yi sonuna kadar okuyamadıklarını itiraf ediyorlar.
Bütün bu rastonel gelişme yaşanırken bu arada Fransızlar o kitap yazılırken alınmış olan notların bile ilgiyle okunabileceğini düşünmeyi başarıp bunu kitap haline getiriyorlar.
Bu tür hataları arada İngilizler de yapıyor. Örneğin son olarak Berlioz'un yaşamını konu alan iki ciltlik bir kitap yayınladılar. İlk cilt 648 sayfa, ikinci cilt ise 896 sayfa.
Berlioz ile ilgili olarak 1600 sayfa kitabı kim okuyacak bunu ben bile merak ediyorum ve bu kişi bir gün ortaya çıkarsa ona lütfen bir ödül filan verilsin, olur mu?
***
Marcel, Marcel, Marcel...
Yemin ediyorum bıktım bu Marcel'den.
Siz de bıkmışsınızdır eminim. Şimdi yazı yayınlanınca hemen sosyal içerikli mektuplar gelir, ‘‘Memleketin bu kadar sorunu varken başka konu mu bulamadın’’ diye.
Böyle bir okuyucu çetesi var Türkiye'de. Bunlar imla kurallarını iyi biliyorlar, düşük cümleleri hemen tespit ediyorlar ve 24 saat hiç durmadan sosyal içerikliler.
Sayıları az aslında ama hemen her gazeteye telefon açmak için içlerinde görev dağılımı yapmış olduklarından, çoklarmış gibi gözüküyorlar.
Onlar beni katiyen anlamak istemiyor. Eminim şimdi dediğime de kızacaklar; ben eskiden Yaşar Kemal'in ‘‘İnce Memed’’ini sonuna kadar okuyamamıştım.
O zamanlar bunu kitabın uzun olmasına bağlamıştım.
Proust'u okuduktan sonra anladım ki ben aslında köylülerden hoşlanmıyorum, o kitabı da ondan bitirememişim.
Emin olun sosyal içerikliler bu lafa da kızacaktır, bakın görün.
***
Onu bırakın, Proust'un kitabını ‘aslına sadık kalarak’ filme çekmişler.
Ben tam ‘‘Andy Warhol, 12 saat süren bir film çekmişti, bu da öyle bir şey olmalı’’ diye bok atmaya hazırlanırken, filmin üstüne üstlük normal uzunlukta olduğunu da öğrendim.
‘‘Time Regained’’ filminin direktörü Raul Ruiz de ben eminim ki kısa boylu ve kısa boyunludur.
Çünkü Schopenhauer ne dediyse doğrudur, tamam mı, batsın bu dünya be!
Paylaş