Paylaş
KRİZ çok derinmiş, büyük sosyal patlamalar olacakmış, artık hiçbir şeyin iyi gitmesi mümkün değilmiş diyorlar.
Bunları söyleyenler ya komünisttir ya da vatan haini.
Kardeşim, bu memlekette birçok da olumlu olay oluyor, birçok sektör büyük bir canlanma süreci içinde.
Dipten gelen bu canlanışı görmemek bu vatana ihanettir.
Dolayısıyla hiç de istemediğim halde ben bugün yeni bir hizmet daha yapacağım ve bilinçsiz kitlelere krizin hangi sektörlere olumlu etkilerde bulunduğunu yazacağım.
Araştırmacı gazetecilik yazıları aslında beni çok yoruyor ama ne yapalım bunları ben yazmasam başkalarının hiç yazacağı yok.
İşte krizin son derece olumlu etkilediği sektörlerden birkaçı:
***
Kahvaltı sektörü: Tanıdığım kime sorsam ya kendisi ya da onun bir tanıdığı mutlaka Kemal Derviş'le kahvaltı etmiş oluyor.
Hayatımda bu kadar fazla kahvaltı eden başka bir insan ne gördüm ne de tanıdım.
Derviş'in bir günde ettiği kahvaltı sayısı neredeyse Baldwin kardeşlerin sayısına ulaşıyor, o kadar muazzam yani. (Okuyucuya önemli not: Bu son espri girişimini illa da yapmak zorundaydım, çünkü yıllardır sonu Baldwin ile biten sinema oyuncularının tam sayısını bile öğrenebilme şansım olmadı. Bunların en bilinenleri Alec ama sonra hemen her gün yeni bir kardeşi ortaya çıkıyor. Amerika'da komedyen David Letterman bir monoloğunda ‘Amerikan başkanı bugün The Tomb of the Unknown Baldwin’i (yani Meçhul Baldwin Anıtı'nı) ziyaret etti' demişti. Bunu daha önce de sordum şimdi yine soracağım; Alec Baldwin'in erkek kardeş sayısı gerçekte kaç Allah aşkına? Bu konuya daha önce de deyindim biliyorum ama taktım işte ne yapayım yani?)
Dolayısıyla Derviş'in sadece burada var oluşu bile bir sektörümüzü canlandırmaya yetip de artmaktadır.
***
Yabancı dil sektörü: Önümüzdeki günlerde bugün var olan her Türk'ün önünde sadece iki seçenek kalacak aç kalmaması için. Ya turizmci olacaklar ya da bu memleketten başka yerlere göç edecekler. Bu nedenle her Türk artık bir yabancı dilde ustalaşmak zorunda kalacak. Yani artık ‘Belley dancer is gut’ veya ‘Turkish lokum veri veri gut’ insanlara yetmeyecek. İnsanlar bundan böyle ‘I work veri hard’, ‘I work for only ekmek’, ‘Yes master!’, ‘I love Australia but Canada is veri gut too’, ‘Kenya mı, okay I go there too’ gibi lafları da konuşmayı öğrenecekler.
Kriz döneminde gelişecek bu yabancı dil sektörüne paralel olarak gelişecek bir sektör de ‘‘Göçmen vizesi alma büroları sektörü’’ olacak. Bu sektörde büyük patlama yaşanması, bu konuda birçok müteşebbisin çıkması bekleniyor. Türkiye'de enayi sayısının çok olması ama aynı oranda da sahtekár bulunması nedeniyle yakında hemen her mahallede ‘‘Göçmen vizesi alınır’’ lehvaları görürseniz şaşırmayın.
***
Ajan-provokatör sektörü: İşte bize uygun bir meslek dalı daha. Onun yolu da çok açık gözüküyor. Tecrübeyle bilirim, bu memlekette aynı kalabalığı yarım saat içinde ilk önce ‘‘Kahrolsun faşizm’’ daha sonra da ‘‘Kahrolsun komunizm’’ diye bağırtabilecek ve dahası bunu fazla bir çelişki yaşamıyormuş gibi başaracak insanlar vardır.
Onların hayatı yeni bir uygun bir ortamı beklemekle geçer. Arada geçen zamanda yetenekleri zayıflamasın diye maça filan giderler, orada antrenman yaparlar.
Bu insanların tam sayısını bilmek de mümkün değildir çünkü katiyen polise yakalanmazlar ve hapse de girmezler.
***
Yazımı iki absürd olaya dikkat çekerek bitirmek istiyorum.
IMF üst yönetimi gerçekten esprili kişilerden oluşuyor galiba. Türkiye'ye yeni atanan masa şefinin adının (Juha) ‘YUH’ veya ‘OHA’ çağrışımını yapması onun açısından trajik değil mi ya! Böylesine ada sahip olan bir adam IMF yetkilisi olarak Türkiye'ye atanır mı be! Şimdi ajan-provokatör sektörünün adamın ismine bakıp bakıp gülümsediğini hayal edebiliyorum.
Son notum da Recai Baba'ya (FP'nin sakin lideri). Ya babam, krizi protesto edeceğim diye ilk gideceğin yer olarak dolar kazanan, geçimini turistten çıkaran Kapalıçarşı'ya gitmek abuk değil mi be babam. Sizden bize hayır yok, bunun riskini bile düşünemeyen bir parti yönetimi Türkiye'yi katiyen yönetemez bu bilinsin.
Paylaş