Paylaş
Bilmem farkında mısınız ama Hüsamettin Özkan önceki gün TBMM kürsüsüne ilk kez çıktı.
Yani bunca yıldır iktidarlar, bunca yıldır Hüsamettin ‘‘gölge başbakan’’, bunca yıldır Bülent Ecevit onun bir dediğini iki etmiyor ve o İLK KEZ kürsüye çıkıyor.
Bu Hüsamettin Özkan olayı son derece ilginç bir vaka haline dönüştü sevgili okurlar.
Cumhuriyet tarihinde Türk demokrasisi hep inişler çıkışlar yaşadı.
Denilebiir ki hemen hiçbir zaman da Batı kriterlerine uygun bir demokrasiyi tadamadık.
Birçok zaman da direkt olarak demokrasiden tamamen vazgeçtik.
Bütün bunlar yaşandı ama bu hükümetle birlikte yaşanan türde şeyler hiç olmamıştı tarihimizde.
Düşünsenize memleketin halini. Görünürde bir hükümet var ama kimsenin onlara güveni kalmamış.
Başbakan resmen var ama onun yerine uygulamayı alıp götürenler olmasa devlet işleri duracak.
Yani bir anlamda Hüsamettin Bey olmasa Türkiye'de bugüne kadar aksamayan ender işlerden bir tanesi olan posta dağıtım işi bile belki artık yapılamayacak hale gelecek.
O da 2 buçuk yılda bir Meclis kürsüsüne çıkıyor.
***
Hüsamettin Özkan'ın sesini ben yine duyamadım. Belki hatırlarsınız onun ‘duruşunda’ bir tuhaflık olduğu ilk kez bu köşede tespit edilmişti.
2 yıldan fazla oluyor ben bir gün ‘‘Kim bu adam yahu’’ diye bir yazı yazmıştım.
Ve Ecevit'in hep arkasında görülen bu kişinin adını sormuştum.
Yıllardır sesini duymaya çalışır dururum. Onun sesini duyma şansına sahip olan ender kişiler ise sır verip ser vermiyorlar, kimse anlatmıyor ses tonunu.
O gün Meclis'te konuştu ya, akşam haberlerinde bekledim belki duyarım birkaç cümle diye.
Hayır yine olmadı, onun TBMM'den yaptığı görüşmeyi ekrana getirdiler ama bu kez de dediklerini spiker anlattı.
Bu Ankara'da gerçekten ‘‘derin’’ bir şeyler var galiba, baksanıza ahdetmişler, onun sesini bir türlü bu halka duyurmak istemiyorlar.
***
Sesini duymadığımız, her iki buçuk yılda bir halka malumat vermeyi yeterli bulan bir kişi tarafından yönetilmek bana doğrusu çok acayip geliyor.
Bu aralar Türkiye'nin ekonomik krizden neden çıkamadığını soruyor uzmanlar.
Çıkamayız tabii, çünkü aslında kriz görünürde ekonomik. Aslında ise inanılmaz bir güven krizi var ülkede ve her güven krizinde olduğu gibi bu da son derece siyasi boyutlara sahip.
Kimse kimseyi kandırmasın, bugün Türkiye'de her insan Başbakan Ecevit'in sadece bir sembol olarak orada tutulduğunu, artık onun yönetimi ele almasının imkánsız olduğunu, bu nedenle insanlara karşı direkt sorumlulukları olamayanların yönetimi ele aldıklarını konuşuyor Türkiye'de.
Bugün Türkiye'de Türk Lirası'nı korumak ve kollamakla sorumlu bir Merkez Bankası başkanı kriz öncesinde paralarını dolara çevirtebiliyor.
Bu suç değil belki ama inanılmaz bir gaflet. Çünkü Merkez Bankası başkanının bu şekilde davrandığını duyan piyasa çıldırır ve çıldırmıştır da.
Bu ülkede beş milyar dolar devalüasyon öncesinde dağıtılabiliyor.
Ve yine bu ülkede hemen herkes Kemal Derviş'i öne süren siyasi kadronun arka planda işleri yine eskisi gibi sürdürme ve gereği geldiğinde de onun ayağını kaydırma peşinde olduğunu düşünüyor.
İşte böyle bir ülkede sevgilim okurlar, ekonomik krizden zor çıkılır. Merkez Bankası yine hırsızın, uğursuzun devreye gireceğinden korkup elindeki döviz rezervlerini krizi atlatmak yolunda kullanamaz.
Böyle bir yerde ulusal program 50 günde ancak hazırlanabilir, çünkü onu hazırlayacak insan işin biraz derinine inince Türkiye'de her şeyin aslında çökmüş olduğunu, her şeyin baştan yapılanması gerektiğini ama bunu yapmamak için direnen siyasilerin de kolay kolay pes etmeyeceklerini görmüştür.
***
Krizden nasıl mı çıkarız?
28 Şubat süreci sürüyor, bu iktidara alternatif çıkarılamaz. Demokratik değil bu diyorsanız ben de evet değil derim, sonra da TÜSİAD'a dönüp ‘‘Yağma yok tükürdüğünüzü yalamayın, birazcık tutarlı olun, dün öyle bugün böyle konuşmayın, artık Batılı bir burjuva gibi davranmayı öğrenin’’ derim.
Peki ne olacak?
Bunu espri olarak söylemiyorum, tek çıkış yolu Hüsamettin Özkan'ın başbakan yapılmasıdır.
DSP bir kongreye gidecek. Artık derin devlet midir adı derin siyaset midir bilemem, o bir karar almalı.
Ecevit o kongrede jübülesini yapsın, Hüsamettin parti başkanı olsun ve hükümetin de başına atansın.
Hiç değilse şimdiki fiili durum, hukuki boyut kazanır, herkes kimin ne karar aldığını bilir, o da sorumlulukları resmen üstlenir, ben de belki o zaman onun sesini duyarım.
Paylaş