Paylaş
İstanbul'dan başka, sokaklarında bu kadar fazla köpek dolaşan şehir herhalde yoktur.
Hemen baştan söyleyeyim. Ben köpekleri çok severim.
Evdeki kedilerin itirazı olmasa şu anda hemen evde köpek de beslemeye hazırım.
Rana bir süre önce, doktor bakımına alınmasa iki gün içinde ölecek olan bir köpeği arabaya koyup eve getirdi.
Veterinerin tavsiyesi üzerine alt katta ışık görmeyen bir odada altı hafta baktık, hayata döndürdük onu.
Şimdi mahallelinin sevgilisi oldu. Biz ona Bubba diyoruz, onlar Billy diyorlar; mutlu bir şekilde yaşayıp gidiyoruz.
Ancak bu sevgime rağmen İstanbul'da başıboş gezen köpek sorunu olduğunu da görmekteyim.
***
Bir süre önce Hıncal Uluç ile Bekir Coşkun arasında bu köpekler nedeniyle minik bir tartışma yaşandı.
Hıncal bu köpeklerin ilgililer tarafından sokaktan toplanılmasını, bir süre sahip edinilmesi ihtimalini araştırmak için uygun yerlerde bekletilmesini, sonra da eğer sahip bulunamazsa köpeklerin medeni biçimde uyutulmasını önerdi.
Bekir Coşkun ise militan bir hayvan sevgisine sahip olduğu için uyutma fikrine karşı çıktı.
Hıncal, medeni ülkelerde yöntemin böyle olduğunu söylüyor.
Doğrudur, haklı da.
Ancak ortada olayın başka bir boyutu da var.
O medeni ülkelerde halk, hayvan sevgisiyle doludur. Hemen her aile mutlaka bir kedi veya köpek besler.
Hayvan sevgisinin bu kadar yaygın olduğu toplumda bile eğer bir köpeği sahiplenen çıkmıyorsa, bunun uzun dönemde uyutulması yöntemine gidilebiliyor. Ancak Türkiye'de yaygın bir hayvan düşmanlığı var.
Hayvan besleyenler, sevenler azınlıkta.
Son döneme kadar başıboş köpeklere, kedilere yönelik hiçbir tutarlı politika üretilmediği için bunlar ürediler durmadan.
Durum böyle olunca gerekli hiçbir adımı atmadan hemen toplayalım, sahip bulunmazsa da uyutalım demek bence büyük bir katliamı çağırma anlamına geliyor.
Hıncal'ın böylesine bir niyeti olmadığına eminim, ama önerisinin maalesef gideceği nihai nokta bu.
***
Şu da var. Ben şimdi Buba'nın gözüne baktığımda orada öylesine müthiş bir sevgi görüyorum ki bunu size anlatabilmem mümkün değil.
Biz olmasaydık o da belki bir gün yetkililer tarafından alınacak ve uyutulacaktı.
Onun gözüne bakarken bunu düşünmek bile tüylerimi diken diken ediyor.
Mutlaka kafa kafaya verip başka bir çare bulmalıyız.
***
Bu yazının yazılma nedeni şu:
Uzun zamandır sokaklarda yürüyüş yapıyorum, spor olsun diye.
Özellikle sabah saatlerinde köpekler sürü halinde dolaşıyorlar sokaklarda.
Gerçi hiçbirisi insana saldırmıyor.
Ancak bazen görünümleri bile ürkütücü olabiliyor.
Bu durum şehrin fakir semtleriyle de sınırlı değil. Gidin Maçka'ya, göreceksiniz aynı durum orada da var.
***
Türkler, Osmanlı döneminden bu yana köpekleri fazla sevmemiş.
Ancak bu şehrin sokaklarında bir köpek problemi her zaman olmuş.
Öyle ki 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'un içinde 150 bin köpeğin dolaştığı tahmin edilmekteymiş.
Osmanlı yetkililer, uzun zaman sürecinde bu köpeklere yönelik katiyen tedbir almamışlar.
Hatta onların sokaklarda çoğalmaları hoşlarına bile gitmiş.
Çünkü bu köpekler, şehrin muazzam çöp sorununa doğal bir çözüm oluşturuyorlarmış.
Bunca aç hayvan, çöpleri kısa sürede yiyip bitirerek, şehrin en önemli sorunlarından bir tanesine çözüm getiriyorlarmış. (Ölen atların leşleri nasıl kaldırılıyordu zannediyorsunuz.)
Birkaç kez bu köpeklerden kurtulma girişimi olmuş.
Hatta bir keresinde, bunların önemlice bir bölümünü gemiye yükleyip Marmara'da bir adaya bırakmışlar.
Ancak köpekler aynen yüzüp geri gelmişler.
19'uncu yüzyılın sonuna doğru modernleşen şehrin, köpeklere de tahammülü kalmamış.
Belediye hizmetleri de çöp işini halletmeye yavaş yavaş başlayınca köpeklerin şehirde tutulmasına hiç gerek kalmamış.
Yetkililer bunlardan kurtulmanın yollarını aramaya başlamışlar.
Eldiven üreticisi bir Fransız firması, bu 150 bin köpeği satın almak için yarım milyon frank teklif etmiş.
Bu talep de para sıkıntısı içinde olmasına rağmen sultan tarafından reddedilmiş. Onun yüreği kabul etmemiş, köpeklere böylesine bir son hazırlamayı.
Ve sonunda 1918 yılında bunlardan kurtulmak için büyük bir operasyon yapılmış.
Tam beş gün boyunca çeşitli yöntemler kullanılarak köpekler toplanmış.
Yine bir gemiye yüklenmişler ve bu kez yüzerek geri gelemeyecekleri kadar uzak olan ve de akar suyu bulunmayan bir adaya götürülüp bırakılmışlar.
Bu kez tek bir tanesi bile geri gelememiş. (‘Osmanlılar’ Adrew Wheatcroft, sayfa 146-147; ‘Lords of the Horizon-A History of the Ottoman Empire’ Jason Goodwin, sayfa 322-326.)
***
Belediyeler güzel bakım evleri kursun.
Bu sahipsiz köpekler medeni bir biçimde toplanıp hemen kısırlaştırılsın.
Sonra bir büyük kampanya açılarak bunlara sahipler bulunması için seferberlik başlatalım. Başka çare aklıma gelmiyor.
Paylaş