Konuşmayan bir o kalmıştı

HERKESİN çok fazla konuşuyor görünüp de aslında fazla bir şey söylemediği toplumlarda insanlar arasında iletişimsizlik olur.

İletişimsizlik de yabancılaşmayı doğurur.

Fransa'da birbirini tanıyan iki insanın, sokakta karşılaşınca konuştuklarının yüzde 99'u manasızdır, dedikleri hiç söylenmese de olur.

Hatta bunları konuşma yerine garip sesler çıkararak birbirlerine baksalar da bir şey fark etmez, kuracakları iletişim iki durumda da aynı olur.

İngilizler bu konuda daha tutarlıdırlar, onlar her türlü insani ve sıcak iletişimi utanılacak bir konu, mutlaka kaçınılması gereken bir tuhaflık olarak yorumladıklarından, sokakta tanıdıklarını gördüklerinde Fransız türü ara manasızlıkları atlayıp doğrudan kafalarını çevirmeyi ve dostlarını tanımazlıktan gelmeyi tercih ederler.

Almanlar ise belki aralarında konuşacak bir sürü konu bulabileceklerdir, ama aile bağı olmayan iki Alman'ın uzun süre iletişime girmesi sonuçta bir süre sonra dünya savaşına filan yol açabileceğinden, tarih bu tür örneklerle dolu olduğundan, bu tür sıcak bağlantıları engellemek için polis bile devreye girebilir o toplumda.

Amerikalılar ise bir başka álemdirler.

Onlar da aslında Batılı dostları gibi ne yabancılarla konuşmaktan fazla hoşlanırlar, ne de hoşlansalar bile konuşmaya teşebbüs ettiklerinde fazla anlamlı şeyler söylemeyi başarırlar.

Üstüne üstlük Amerika'ya özgü bir başka mesele de var. ABD'de hemen herkes, konuştuğu insana yanlış bir şey söylemekten, onun hislerini rencide etmekten, ona hakaret gibi gelebilecek bir laf etmekten korkmaktadır.

Bu nedenle de ‘‘doğru lafı konuşma ve doğru davranma’’ el kitapları yayınlanmıştır bu ülkede ve iki arkadaş sokakta karşılaştıklarında bu doğrular doğrultusunda konuşmaya çalıştıkları için laflarının hemen tamamı sıkıcı ve anlamsız olur.

Yüzde yüz banalitedir onların bu iletişim girişimi.

*

Amerika'da insanlar arasında iletişimsizlik, doğru konuşmayı kontrol eden polisiye tedbirler nedeniyle had safhadadır.

Dolayısıyla insanlar aslında bu toplumda 24 saat boyunca konuşsalar bile gerçekten konuşuyor olma hissini tatmin edememekte, içlerinde eksiklikler duymakta ve bu nedenle de aslında konuşmaması gereken canlı olmayan şeylere konuşma yetenekleri veren icatlar yapmaktadırlar.

Bunlardan bir tanesi birkaç ay önce devreye girdi.

Konuşan margarin yapıldı.

Düşünsenize, süpermarkete giriyorsunuz, koridorlarda dolaşırken aniden bir raftan ‘‘Ben tereyağı değilim’’ diye bir konuşma geliyor.

Tam siz aklınızı kaçırmış olduğunuzu düşünmeye başladığınızda da bunun Parkay tarafından raflara son konulmuş olan ve konuşarak müşterinin dikkatini çekmeye çalışan margarinin kutusu olduğunu anlıyorsunuz.

Amerika'da bu margarinlerle son derece yoğun sohbete giren ve hatta bunlarla münakaşa filan eden insan sayısının son derece fazla olduğuna eminim ben.

*

Toplumdaki diyalog azlığını düzeltmek için piyasaya son sürülen cansız maddeler ise konuşan pisuvarlar.

Tuvalete giriyorsunuz, küçük tuvaletinizi yapacaksınız, tam işe başlayacakken pisuvar bir anda sohbete başlıyor.

İlk önce gayet tabii ki sizin penisinizin ne kadar muhteşem olduğunu, hayatında böyle bir şeye ilk kez rastladığını söylüyor.

Sonra da ‘‘İşini çabuk bitir, bak arkanda sıra var’’ filan diye de konuşarak panikler yaratıyor.

Kadınlar tuvaletine bunlardan henüz koymamışlar. Büyük ihtimalle konuşan tuvaletin kadınlara ne diyebileceği konusunda bir sonuca varamamışlardır.

Erkeklerin, otomatik konuşmaya başlayan pisuvarın cinsel organlarını övmeleri nedeniyle son derece mutlu olduklarından, hatta bu olayı arkadaşlarına da anlatıp övündüklerinden eminim.

Diyeceğim o ki, bir gün tuvalette pisuvar ile yoğun bir sohbete girişmiş bir adam görürseniz, sakın ha onun deli olduğunu filan sanmayın.

O sadece normal bir erkektir, bunu unutmayın.
Yazarın Tüm Yazıları