Paylaş
GEÇEN pazar günü Türkiye, Brüksel'den gelen çok önemli haberle yıkıldı.
Hadi Uluengin, Türkiye-İtalya maçının başlamasına 8 saat kala lokal ikametgáhından yaptığı açıklamada uyku uyuma gibi bir ádeti olmadığını halka duyurdu.
Bu açıklamayı ben dikkatle okudum. Anladığım kadarıyla Hadi'de Kont Drakula sendromu var.
Bunu öğrenmem iyi oldu; çünkü hayatımda ilk kez Hadi'nin neden o tuhaf ülkede ve o tuhaf şehirde büyük bir inatla oturmayı sürdürdüğünü sonunda anladım.
Biliyorsunuz, Hadi gibi uykusuz olan Kont Drakula'nın memleketi de Orta Avrupa'ydı.
Hadi'nin moderniteden taviz vermeden Orta Avrupa'ya en yakın olabileceği şehir Brüksel'dir. Transilvanya'da ikamet etse, ne sabah kahvesini hiç sektirmeden içtiği kafe, ne her sabah okuduğu 9 yabancı gazete, ne de kahvesini servis eden ve büyük ihtimalle de Hadi'nin bundan sonraki çocuğunun annesi olacak bayan orada bulunamayacağı için Hadi, Orta Avrupa havasını Brüksel'de solumak zorunda. (Bu arada kafedeki iş part-time olduğu için kızlar her üç ayda bir değişiyor, bilmem anlatabiliyor muyum?)
* * *
Tabii onun Brüksel'den ayrılmaması için bir başka neden daha var.
Hadi'nin bütün çocukları bu ülkede yaşıyorlar.
Avrupa tam anlamıyla tek bir ülke haline geldikten sonra evlilik dışı doğan çocuklar orkestrası kurulursa, sadece Uluengin kanı taşıyanları çağırsalar müzisyen olarak, başkalarına çalacak alet kalmaz.
İşte bu gerçek, Hadi'nin geceleri neden katiyen uyuyamadığının da ipucunu vermektedir.
Hadi çocuk yapmakla işin bitmeyeceğini, benim yaptığım hesaplamalara göre yaklaşık 45 yaşında filan, annelerden bir tanesinin kendisine ilk ödemesi gereken çeki yolladığı an acı bir şekilde anladı.
Türk medyası içinde yazar olarak çalışıp da onun kadar fakir bir insanın katiyen olmamasının nedeni de budur.
Hadi artık istese de Brüksel'den ayrılıp İstanbul'a gelemez. Çünkü Belçika hükümeti, bir kez yurtdışına çıkarsa bir daha borçları tahsil edemeyeceğini bildiğinden ona yurtdışı çıkış yasağı koymuş durumda.
Hadi gece yatağa yatar yatmaz tüm çocuklarının annelerine yapmak zorunda kalacağı aylık ödemeleri toplamaya başlıyor, toplamın aylık maaşının iki katına ulaştığını görünce de tabii ki sabaha kadar odanın içinde eski Maoist günlerinde olduğu gibi volta atıyor.
Nedense benim sevdiğim insanlarda uykusuzluk durumu oluyor. Örneğin, kendimi seviyorum ve ben de uykusuzluk çekerim.
Hadi söylediğine göre son iki yıldır filan toplam 6 saat uyumuş.
Ertuğrul Özkök de -Allah onu başımızdan eksik etmesin, üst düzey yöneticilerin en üst düzeyidir o- uyumaz. Daha doğrusu onun iddiası öyle.
Ancak şunu açıkça söylemeliyim, isterse işten atsın ne yapayım, halkım doğruları yazdığım için bana sahip çıkar nasıl olsa... Değil mi halkım, uyanın be!
* * *
Uyumadığı yolundaki söylentilere kanmayın, hem de ne uyuyor, görseniz inanamazsınız.
Bir keresinde beni ziyarete gelmişti Washington'a.
Konuşuyorduk, sıkıcı bir konuydu, Türk basınıyla ilgiliydi büyük ihtimalle.
O cümlesini bitirdi, ben zorunlu olarak bir şeyler söyledim. Bu arada da televizyona bakıyoruz, pankras güreşi vardı ekranda, onun cevap vermesini beklemeye başladım.
On dakika kadar bekledim. Büyük insanlarla konuşurken onlara böylesine marjlar tanımanız lazım; çünkü o geçen sürede sizi unutup başka şeyler düşünmeleri mümkündür.
Cevap gelmeme süresi 15 dakikaya ulaşınca bir bakayım dedim, ne olup bitiyor diye.
Bir de baktım mumyalanmış gibiydi. ‘‘Adamımız Flint’’ casus filmlerinde Flint'i canlandıran James Coburn gibi gözleri açık uyuyordu.
Bu, uykudan çok bir ölümü andırıyordu; çünkü nefes alıp vermiyordu da.
Üstelik öleli çok olmalıydı; çünkü rigor mortis durumu da vardı.
Elindeki uzaktan kumanda aletini çekip almam mümkün olmadı. Hayatta sadece 24 saat önce ölmüş bir insan, elindeki bir maddeyi böylesine sıkı kavrayabilirdi.
Üstelik tüm bu vücut, benim uyumak zorunda olduğum kanepede öylesine kalmıştı.
Onu uyandırmak için yaklaşık bir saat uğraştım. Ne yaptıysam tepki vermedi.
Son olarak bir şey denedim ve ‘‘Ohhh mis gibi de pizza gelmiş, harika gözüküyor’’ dedim, ancak o an aniden uyandı.
Ben de fırsat bu fırsat yatağımı geri kazanıp, biraz olsun dinlenmeye çekildim; çünkü biliyordum ki bir sonraki gün aynı ıstırapları tekrar yaşayacağım.
Paylaş