Paylaş
Eylül ayının ilk yarısında New York'taydık.
Ayın 10'u civarında ABD'yi Florida'dan başlayarak güçlü bir kasırganın vuracağı belli oldu.
180 kilometreye varan rüzgár hızıyla kasırga son derece tahrip edici güce sahipti.
Kasırganın vurmasından bir gün önce Florida sahilinden 1 milyon kişi 24 saat içinde güvenli bölgelere tahliye edildi.
Hepsine yatacak yer, sıcak yemek verildi. Hastalara hizmet aksamadı.
Kasırga bu, ne yapacağını tam kestirmek mümkün değil. Son anda karaya vurmayıp kuzeye doğru çıkmaya başladı.
1 milyon insan katiyen bir aksama olmadan tekrar evlerine döndürüldü.
***
Kasırga kara içinde ilerledikçe ilk şiddetini kademeli olarak kaybeden bir tabiat olayı.
Buna rağmen fırtınanın New York'u da vuracağı söylenince tam bir seferberlik havası esti.
Bizim İstanbul'umuz neyse ABD'nin New York'u da odur. New York fiili başşehirdir ve orada hayat felce uğrarsa sadece şehrin değil ABD'nin duracağı bilinir.
New York belediye başkanı -ki Amerika yasalarına göre o aynı zamanda polis teşkilatının da başıdır- şehirde acil durum ilan etti.
Fırtınanın perşembe öğle saatlerinde New York şehrini vuracağı tespit edilmişti.
Belediye başkanı fırtına başladıktan sonra yolların tıkanması ihtimalini göz önüne alarak kamu çalışanlarına izin verdi ve normal olarak akşam 17.00-19.00 arasında banliyö trenlerini kullanan 96 bin kişi saat 14.00 itibariyle evlerine vardılar.
Yetkililerin ikna etmesi nedeniyle birçok özel işyeri erken tatil kararı alarak çalışanlarını evlerine yolladı.
Polis tek tek Manhattan'daki bütün evleri gezerek, balkonda uçabilecek, düşebilecek eşyaların içeriye alınması direktifini verdi.
Şehirde ayrıca 6 ayrı yerde bu gibi durumlar için hazır tutulan büyük sığınaklar kullanıma açıldı.
***
Belediye başkanı ve başlıca kamu yetkilileri New York şehrinin World Trade Center'daki ‘Acil Durum Yönetim Merkezi’ne kapanarak şehirdeki tedbirleri anında koordine etmeye başladılar.
Polis ve acil kurtarma ekipleri şehrin her yanına dağılarak alarma geçtiler.
Televizyonda ve radyoda özellikle banliyö bölgelerinde oturanların acil durum çantalarına neler koymaları gerektiği her 10 dakikada bir anlatıldı.
Banliyödeki yaşlı insanlar evlerinden alınarak emin bir şekilde barınacakları merkezlere götürüldü.
***
Ve sonunda kasırga geldi.
Dediğim gibi karaya vura vura kuzeye çıktığı için gücünden hayli kaybetmişti ama yine de inanılmaz bir yağmur yağdı.
Şöyle söyleyeyim: Bu yağmurun onda biri İstanbul'a yağsaydı herhalde şehrin yarısını sel kaplardı.
İnanılmaz da bir rüzgár esiyordu.
Şehirde tek bir kişinin burnu kanamadı.
Belediye başkanı akşam 22.00 sıralarında tehlikenin geçtiğini haber verdi ve herkes gönül rahatlığıyla yaşamına devam etti.
***
Bunları neden yazdığım tabii ki açık.
Çok kıskandım o insanları çok.
17 Ağustos depreminin acısı kalbimdeyken, New York'ta bunun binde biri kadar bile tahribat getirmesi mümkün olamayan bir olası afet için alınan tedbirleri, kurulan koordinasyonu, insan hayatına verilen değeri, hiçbir şeyin şansa bırakılmamasını görünce ‘Keşke burada doğmuş olsaydım be’ dedim kendi kendime.
Üniversiteden sonra keşke dönmemiş olsaydım diye de düşündüm oralardan.
Bu sadece kendi kişisel rahatlığım için söylenmiş bir söz değil.
İnsanların çaresizliğe itilmelerini, insan hayatına değer verilmemesini gördükçe mutsuzluğum artıyor.
Ben temel insani değerlere saygı duyulmasının veri kabul edildiği bir ortamda mutlu olabiliyorum ancak.
Türkiye'de hep mutsuzum.
***
Bayındırlık Bakanı Koray Aydın ile konuştum. Şu anda yerinde olmak istemediğim tek insan o galiba.
Yorgunluktan gözümüzün önünde yaşlanıyor neredeyse.
Söz veriyor Bakan Aydın 1 Aralık için. Kendi sorumluluğunda olan evleri bu tarihe kadar bitireceğine yemin ediyor.
Hatta basını da bu tarihte bölgeye götüreceğini, yapılanları göstereceğini söylüyor.
İnanmak istiyorum ona çünkü dediğim gibi mutlu olmaya ihtiyacım var.
Paylaş