Paylaş
BEN ortada bir haber olmadığı zaman bile haber çıkaran gazeteciler ekolüne aidim.
Bunu burada gururla açıklıyorum.
Bir keresinde, uzun yıllar önce çalışmakta olduğum gazetenin genel yayın yönetmeni benden bir haber oluşturmamı istemişti.
Ben istenilen şeyin haber olamayacağını anlatmaya çalıştım bir süre.
Direndim haber yapmamak için, çünkü gerçekten manasızdı olay.
Sonunda o gün basılacak gazetenin birinci sayfa maketini faksladılar gazeteden.
Benden istenilen haberi manşet yapmışlardı. Bir de fotoğraf basılmıştı haberle ilgili olarak.
‘‘Kim yazdı bunu?’’ diye sordum, ‘‘Daha yazılmadı ki, senden haber bekliyorlar’’ dediler.
Bir saat kadar vaktim vardı, ne yapayım ben de oturdum yazdım haberi. Manşet olmuştu zaten, ben de bunun verdiği heyecanla gaza bir geldim ki sormayın. Dört dörtlük haber oldu sonunda. Ertesi gün de ortalık birbirine girdi.
* * *
Kimse şimdi olur mu böyle şeyler filan demesin. Demesin, beni kızdırmasın, sonra olan bitenleri gün vererek, ad vererek, olay tanımlayarak yazarım.
Hiç üstüme gelmeyin.
Hele hayatında hiç gazetecilik yapmadan doğrudan köşe yazarı veya yönetici olanlar bana etik dersi filan vermeye sakın kalkışmasınlar.
Bu meslek onların bildiği gibi değil. Dünyadan haberleri yok onların.
Dünyada sadece iki meslek son derece eksantrik insanlar yaratır. Birisi gazetecilik, diğeri de casusluktur.
İkisinde de işin profesyonelleri hayatlarının önemli bölümünü sadece beklemekle geçirirler. Sonra aniden bir şey patlak verir ve inanılmaz bir tempo başlar.
Bekleme anları sıkıcıdır. Ama her an da patlamaya hazır bir sessizlik vardır önünüzde. Bu beklemeler ruh sağlığı için katiyen iyi de değildir.
Onun için de en iyi casuslar ve gazeteciler hafif paranoyaktırlar.
Çok şanslıyım ki bizim meslekte sapına kadar gazeteci olan bu tür insanlarla çalıştım geçmişte. Onlarla arkadaşlık etme keyfini yaşadım.
Uzun bekleme anlarında dedikodu yaptık, kavga ettik, sonra olay patlayınca da omuz omuza çalıştık.
Ne olaylar gördük, neler yaşadık bilemezsiniz. Çoğunlukla da komiktir bunlar.
Örneğin bir keresinde, başka bir gazetede yine genel yayın yönetmeni, kuvvet komutanlarından bir tanesinden demeç istedi.
O dönemde askerlerden değil demeç almak, yanlarına bile pek yaklaşmak mümkün değil.
Yahu olmaz diyorum, adam anlamıyor. Yapmayın diye yalvarıyorum, Nuh deyip peygamber demiyor yönetici.
Öyle bunaldım ki anlatamam. Bu arada yanıma bıçkın yürüyüşüyle gazeteci arkadaşım geldi. Elini omzuma koydu ve ‘‘Bak, şu köşede oturan adamı görüyor musun? O senin meseleyi kesin çözer’’ dedi.
Çağırdım arkadaşı masaya, yemin ediyorum yan yan yürüyor adam. Acilen bir haber yapamazsa birilerini öldürecek, bu besbelli suratındaki bakıştan.
Sorunu anlattım, ses çıkarmadan gitti ve bir saat kadar sonra benden istenilen demeci harfi harfine aynen getirdi.
Ertesi gün bu da manşet oldu ve üstelik askerlerden tekzip yemedik!
* * *
Nurettin Kurt'u ben çok severim. Uzun zamandır görüşmüyoruz ama ben eminim ki yarın bir araya gelsek aradan o uzun yıllar geçmemişçesine konuşmaya bıraktığımız yerden devam ederiz.
Biz birbirimizi anlarız. Onunla ilk çalışma yıllarımı hatırlıyorum da neler neler olmuştu. Ben o zamanlar Hürriyet'in Ankara ilavesini yapan ekipteydim.
Bir gün yazı işlerinde konuşuyoruz. Ben yarı şaka yollu ‘‘Bize bir güzel taravesti vakası lazım’’ deyiverdim. Nurettin de duymuş bunu.
Ertesi sabah o bana mutluluk veren gülümseyen suratıyla yanıma geldi ve 30-40 adet fotoğraf attı önüme.
Cinnah Caddesi'nin üzerinde bence dünya tarihinde ender görülebilecek bir travesti ayaklanması yaşanmıştı sabaha karşı.
İnanamazsınız çektiği fotoğraflara. Belki de yüzlerce travesti caddeyi basmıştı, en güzel kıyafetleriyle oradaydılar ve haber de muhteşemdi.
Yıllardır bu olayı Nurettin mi çıkardı yoksa zaten olan olayı mı fotoğrafladı, ona bunu sormaya cesaret etmedim. Cevabı da umrumda değil açıkça söylemek gerekirse.
* * *
Özetle şunu demek istiyorum. Uzun zamandır Türkiye'de kurulmuş olan bu yolsuzluk ve soygun düzeninde kimin eli kimin cebinde bunu anlamakta güçlük çekiyordum.
Kim suçlu kim değil, kim kiminle yandaş, bunu kavrayabilmem mümkün olmaktan çıkmıştı.
Dün Nurettin Kurt hakkında Mavi Akım soruşturmasıyla ilgili haber yazdığı gerekçesiyle 3 yıla kadar hapis cezası istenildiğini okuyunca durumu net olarak kavradım.
Evet abicim, Nurettin yapmıştır her şeyi. Türkiye'nin bu durumundan o sorumludur, bu kesin, çünkü sapına kadar gazeteci olan bu adamın haber için yapmayacağı şey yoktur.
Paylaş