BEN insanın hayata biraz alaycı bakabilmesinin çok önemli olduğuna inanırım.
Hayata ve en başta da kendisine alaycı bakabilmeli insan.
Bunu başaramayanların da hangi meslekte olurlarsa olsunlar başarılı olamayacaklarını düşünürüm.
Alaycı bakış, gayri ciddilik değildir. Sululuk da değildir; sadece olması gereken ciddiyeti insani kılan bir özelliktir.
Her meslek dalı için geçerlidir bunun önemi; ama bizim meslekte daha da önemlidir, alaycı bakışın var olabilmesi.
Biz mesleğe girdiğimiz andan itibaren insanoğlunun olabilecek en karanlık yüzünü de, en berrak tarafını da görmeye başlarız.
Eğer kendimizi hafiften alaya almayı beceremezsek, hayatı da arada bir gülümseyerek izlemeyi beceremezsek, gazetecilik mesleğinde kısa sürede pilimiz biter.
Kendimizi tüketiriz.
Ve inanın bana, kendisini tüketmeye başlayan gazeteci, istemeden bile olsa topluma da büyük zarar verecek güce sahiptir, farkında olmadan yapabilir bunu.
Dolayısıyla tükenmeden yürümeyi sürdürmemiz için alaycı olmak, tek olmayan ama mutlaka olması gereken bir ön şarttır.
***
Bunları yazdım; çünkü daha önce bu köşede beğendiğimi söylediğim bir internet sitesinin son derece büyük bir hızla kendisini tüketmeye başladığını görüyorum.
Medyakronik adındaki sitede medya eleştirisi yapılıyor. Bu bizim memleket için son derece gerekli bir iş.
Ancak arkadaşlar zaman zaman son derece önemli noktalara dikkat çekmekle birlikte, özellikle son günlerde içlerinde birikmiş olan öfkeyle yazıları yazmaya başladılar.
Öfkelerinin hedefi de genellikle Hürriyet ve sık sık da Ertuğrul Özkök oluyor.
Eleştirin Hürriyet'i ve genel yayın yönetmenini; buna kimse bir şey diyemez.
Ancak özellikle genel yayın yönetmenini hedef alan yazılarda yazan kişi, her defasında öfkeyle yazıyor ve yazı eleştiri olmaktan çıkıp karakter suikastına dönüşüveriyor.
Bakın, önceki gün de aynı şey oldu.
Neyyire Özkan ve arkadaşları, bence son yıllarda Hürriyet'in yaptığı en güzel işlerden bir tanesini yapıp, Hürportreler adında bir ek verdiler, yılın ilk günü.
Yazarlar başka yazarları yazdılar ve hepimiz de fotoğraflar çektirdik.
Alaycı yaklaştık kendimize bu işi yaparken. Hep birlikte çocuklaştık.
Amacımız, okura da yılın ilk gününde gülümseyerek, keyifle okuyacağı bir ek vermekti.
Herkes pozlar verdi, Ertuğrul Özkök de eline elektrikli testere alarak çektirmiş fotoğrafını.
Şimdi ertesi gün Medyakronik'te bunun nasıl yorumlandığını okuyalım hep birlikte.
O fotoğrafı aynen alıp altına şunu yazmışlar:
‘‘Yukarıda gördüğünüz fotoğrafın bizim bir imalatımız olduğunu zannetmeyin. ‘Fotomontaj' filan katiyen değil. Olduğu gibi 1 Ocak 2002 tarihli Hürriyet'in ‘Hürportreler' adlı ekinde yer alıyor. İlavenin editörüne göre bu ‘iş' de gazetenin geleceğe bıraktığı bir ‘performans'ın içinde yer alıyor. Haklısınız, fotoğrafla karşılaşınca bizim de aklımıza aynı soru geldi: Ne, neden, nerede, nasıl, ne zaman? Hani şu ‘5 N' meselesi.’’
***
Amacı net olan ve aklı azıcık çalışan herkes tarafından da doğru yorumlanacak bir şakayı, medya yorumcusu olduğunu iddia eden zihniyet ancak bu kadar algılayabiliyor.
Hayata alaycı bakmayı hiç beceremeyen zihniyetten eleştirmen katiyen olamaz.
Hayata alaycı bakamayan sol kafa olsa olsa Kızıl Khmer, alaycı bakamayan dinci kafa da olsa olsa Taliban olur.
Bunlar kısırdöngü içine girerler, kendileri çalıp oynarlar, hayatta kimse onları anlamaz, sayıları hep az kalır ve o az kalış da onları tatmin eder aslında. Bu az kalışlarının, kendilerinin aslında ne kadar haklı olduklarını gösterdiğini sanırlar ve hayat onlarsız devam eder, ama olsun; onlar ‘‘bende de bir hata var mı acaba’’ diye hiç düşünmezler?
Gazeteciler, hayatta herkesin en kolay eleştireceği işi yaparlar. Biz yılın 365 günü yeni olarak insanların karşısına çıkarız, her defasında 24 saat içinde tüketiliriz, ertesi gün yine aynı şeyi yaşarız.
O nedenle bizi eleştirme iddiasında olanlar, rakı sofrasında kızgın sohbet eder gibi yapacaklarsa bu işi açıkça söylesinler bilelim. Bunu da kabul ederiz.
Ama yok, işlerini ciddi yapma iddiasındalarsa, o zaman da kendilerine biraz çekidüzen vermelerinde yarar var.