KORKMAYIN, başlıkta ‘‘baba’’ kelimesiyle kastedilen kişi Demirel değil. Onun geri dönüşünü talep edecek kadar henüz kamuoyu vicdanından o kadar soyutlanmış değilim.
Onun siyasete dönmesini bir tek İsmet Sezgin istiyor Türkiye'de. İkisi yan yana geldiklerinde de bana ‘‘Grumpy Old Men’’ filminin herhangi bir sahnesini hatırlatıyorlar hep.
Her ne kadar bu köşenin yazarı, kitle beğenisine uygun davranmak için özel gösterme niyetlisi değilse de, taraftarı sadece tek bir kişi olan bir amacı da savunacak kadar deli değildir.
Başlıkta sözü geçen ‘‘baba’’ kelimesi Osman Ulagay için kullanılmıştır.
Dün ‘‘Osman baba boşuna kızmaz evladım’’ başlıklı yazısında Osman Ulagay bana cevap verdi.
Hatırlamayanlar için hatırlatayım; ben geçen hafta, Ulagay'ın üretim meselesine ağırlık vererek krizden kurtuluş olabileceğini savunanlara bu kadar kızmasını anlayamadığımı açıklayan bir yazı yazmıştım.
* * *
Yazısının başlığını okur okumaz, Türk medyasında bir süredir tartışılan önemli bir meseleyi çözmüş olabileceğimi düşünüp heyecanlandım.
Biliyorsunuz, Milliyet Gazetesi'nde bir Berrin Cankat imzalı köşe var. O köşeyi aslında kimin yazdığı da merak konusu.
Berrin'in aslında bir travesti olduğu, aslında bir erkek olduğu, aslında iki erkek bile olabileceği görüşleri ortaya atılıyor bizim meslektaşlar tarafından.
Dün o başlıklı yazıyı görünce ‘‘Tamam’’ dedim kendi kendime, ‘‘Osman baba ikinci iş olarak Berrin Cankat imzasıyla yazılar yazıyor olmalı’’.
Ekonomik kriz herkesi olduğu gibi onu da vurdu, zaten kızgın yazılarını da bu acı nedeniyle yazıyor. Dolayısıyla ikinci iş meselesi çok uçuk bir açıklama gibi gelmedi ilk başta.
Osman babayı tanımayanlar, onun esprili olabileceğini de düşünmezler. Örneğin, hayatlarında onu ilk kez gören bankaların muhasebe bölümlerinden sorumlu kişiler bile kendisini sıkıcı bulabilirler.
Ancak ikinci görüşmenizde o sakin ve sessiz görünümün altındaki kara mizahçı bakışı fark edersiniz.
Zaten böyle sessiz, sakin görünümlü insanlardan korkacaksın, ben bunu bilir bunu söylerim.
Baba filminde Al Pacino da sessiz, sakindi, sonra o kadar çok sayıda adam öldürdü ki saymakla bitmez.
Osman Ulagay'ın aslında Berrin Cankat olabileceği teorim, bir dostumun gerçekleri bana anlatmasıyla maalesef suya düştü. Başka birisiymiş Berrin Hanım, Osman baba değilmiş.
* * *
Bu yazısında Osman baba, bana ‘‘Evladım Serdar, belki yaşın tutmadığı için sen bunları hatırlamazsın ama benim, uzun sayılabilecek aralıklarla tepemin atması hiç hayra alamet değildir. Bak ben sana hatırlatayım’’ dedikten sonra bazı örnekler vermiş.
Örneğin, ‘‘Geçen yılın ağustos ayında çoğu kimse işler yolunda diye avunurken, ben gene öfkelenip ‘ekonomi bıçak sırtında' diye yazılar yazdım, kimse aldırmadı ve sonunda kasım krizi başladı’’ demiş.
Osman baba, aldırmazlar tabii. Konuya geç girersen herkes bu mesele eskidi der ve aldırmaz, bu gayet doğal. Ekonomi için gerekli tespit, geçen ağustos ayında değil, geçen nisan ayında bu köşenin yazarı tarafından yapılmıştır.
‘‘Öteki Türkiye’’ tartışması öyle başladı, değil mi ama!
O yazılara herkes aldırdı, çünkü gecikmeyle yazılmamıştı. Osman baba da aldırdı, zira onun yazıları benim yazılarla bir tür diyalogdu aslında
Onun için sen gel beni dinle yine Osman baba. Üretim olmadan Türkiye krizden çıkamaz.
5, 10 ve 15 yıllık planları bugün yapmalıyız ki Türkiye’nin insanları geleceği görebilsinler.
Sonra da bir yandan mali sektörü kurtarma operasyonu sürerken, bir yandan da Türkiye'yi bu 15 yıllık hedefe doğru götürecek stratejik kararları almalıyız.
Bu yapılabilir ve sanıldığı kadar da zor iş değildir.
Gecikmeden benim safıma gel Osman baba; gecikirsen ve üç ay sonra aynı şeyleri söylersen, bak yine kimse aldırmaz, üzülürsün.
* * *
Ulagay başka bir kızgınlık döneminde, 1991 seçimi sonrasında yazdığı bir yazı nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi'nin bölündüğünü açıklamış.
Ben bu konuya girmem. Bu konudaki cevabı da ona diğer bir başka ‘‘baba’’ olan, hatta capo du tutti capo (babaların babası) olan Hasan Cemal versin.
Ben o gazeteyi Hasan Cemal'in böldüğünü zannediyordum, şimdi başka bir ‘‘bölücü’’ daha çıktı ortaya.
Bu mesele bence ancak Hasan Cemal'in Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yıllarını anlattığı kitabı piyasaya çıkınca net olarak çözülecektir. O kitapta sıkı dedikodu olacak ha bunu bilin.
Yoksa yoksa, Berrin Hanım, Hasan Cemal mi?
Oysa eğer şuracıkta şak diye düşüp bayılırım, bunu da bilin!