Paylaş
Washington'daki IMF toplantısı öncesinde yazmış olduğum bir dizi ekonomi yazısı, çok yaygın olmayan ama derinliği olan bir güzel tartışma yarattı.
O yazılarda Türk ekonomisinin oldukça önemli bir krize doğru yönelmekte olduğunu, ekonomiyi baştan ele alıp, radikal düşünmeye başlamadıkça da bu krizden kaçınmanın imkánsız olduğu tezini ortaya koymuştum.
Bazı arkadaşlar bunun sosyalist planlama modeline geri dönüş çağrısı olduğunu zannettiler.
Önemli bir bölüm de asıl olanın Türkiye'yi global ekonomiden daha fazla tecrit etmek değil, ona daha fazla entegre olmasını sağlamak olduğunu belirttiler.
* * *
Deniz Gökçe, benim ekonomi eğitimim olup olmadığını sorguladığı yazısında, böylesine bir ideolojik bagajla yola çıkmamın beni baştan yanlışa iteceğini düşünüyor.
Tabii ideolojik bagajsız insan yok. Bu tartışma açılınca meseleyi hep serbest rekabet-merkezi planlama ikilemi içine sokmak bence en ciddi ve yanlış ideolojik yüklerden bir tanesi.
Yıllar önce kıymetli tez hocalarım Korkut Boratav, Bilsay Kuruç ve onlar dışında yine bence dünya ölçeğinde ekonomistler olan Yılmaz Akyüz, Hasan Ersel, Tuncer Bulutay ve tabii başka üniversitelerde birçok isim ekonomi doktrinini bu ideolojik ikilem içinden kurtarmak için büyük adımlar atmışlardı.
Başta Siyasal Bilgiler İstanbul İktisat Fakültesi ve Orta Doğu Teknik Üniversite olmak üzere birçok ünüversitenin ekonomi kürsülerinde çok bilgili hocalar Türkiye'ye ve bize benzeyen başka ülkelere yepyeni ufuklar açacak yeni bir paradigma oluşturmuşlardı.
Bunun teknik detayları üzerinde çalışılırken 12 Eylül rejimi ve sonrasında bu hocaların her biri üniversiteden atıldı.
Ben çok fazla komplo teorisine inanmam ama bütün bu hocaların atılması ve Turgut Özal'ın kişiliğinde dile getirilen ‘‘işbitirici kapitalizm’’ modelinin topluma ideolojik hegemonya kurması arasında kesinlikle bağlantı olduğuna da inanıyorum.
* * *
Serbest rekabetçi piyasadan vazgeçilmesini isteyen bugün zannederim tek bir ekonomist bile yok dünyada. Belki sadece Çin'de bazı ekonomistler parti ideolojisine katkıda bulunmak için böyle bir tavır alıyorlardır.
Bize gelecek hakkında karar vermemizi sağlayan en iyi sinyalleri hep piyasa verir. Ayrıca piyasa seçme özgürlüğü anlamına da geldiğinden, serbest rekabet ile demokrasi arasında direkt bağlantı da vardır.
Dolayısıyla zaten yaklaşık 20 küsur yıldır filan yukarda adını vermiş olduğum ve daha nice bilim adamı serbest rekabet ile merkezi planlama karşıtlığı paradigması içinde çalışmıyordu zaten. Bunu çoktan aşmışlardı.
Önemli olan nokta şu: Azgelişmiş bir ülke olan Türkiye'yi gittikçe çok daha sertleşen, acımasızlaşan ve bunun da ideolojisini yapan global kapitalizmin karşısında bütün korunma mekanizmalarından arındırılmış olarak mı bırakacağız?
Yoksa belirli bir planlama modelinin serbest rekabet ile tamamen uyumlu olduğu bilimsel gerçeğini görüp Türkiye'yi global kapitalizmin ülke ekonomisine vurması kesin olan darbelerine karşı koruyacak mıyız?
* * *
Meseleyi bu şekilde koyunca doğal cevap da kendiliğinden ortaya çıkıyor gibi. Yani hiç kimse kendi ülke ekonomisini zayıf bırakmak isyemeyeceğinden cevap ikinci alternatif olarak otomatikman beliriyormuş gibi olabilir.
Ancak bu yanıltıcı olur çünkü ‘koruma’, ‘plan’ gibi kavramları görür görmez içgüdüsel bir tepki verilmesi hákim ideoloji olmuş durumda artık Türkiye'de.
Bu ideolojiye gerçekten inananlar, altyapı yatırımlarını, teknoloji yatırımlarını, sağlık ve eğitim yatırımlarını merkezi plan çerçevesinde düzenleyen ve piyasaların da planda hedeflenen güçlü ekonomi yönünde uyumlu çalışması için rekabeti daha da açacak sinyalleri verebilen bir ‘bireyi koruyan kapitalizmin’ olamayacağını düşünüyorlar.
Veya bu konuyu hiç düşünmemeyi yeğliyorlar.
Çünkü bakın görünürde ekonomiden iyi sinyaller alınıyor, gazete ekonomi sayfalarında hep orada kazanılan paralar anlatılıyor.
Ve tartışmaya girmeden ve girmedikleri için aslında ideolojik davrananlar, işlerini güzelce yörütüyor.
Ancak bu görüntü yanlış. Sahte bir mutluluk söz konusu ve bu gerçek görülmediği takdirde kısa vadeli bencil çıkarlar için çocukların geleceği yine feda edilmiş olacak.
Bunun nedenlerine yarın devam edeceğim...
Paylaş