Kendimi çok yalnız hissediyorum

MESLEKTE çok zor bir döneme girmiş olduğumu hissediyorum bugünlerde.

Türkiye çok ama çok kritik bir döneme girdi.

Önümüzdeki aylarda olacaklar, çok uzun yıllar boyunca nasıl bir ülkede yaşayacağımızı da belirleyecek.

Ve doğal olarak ben de, bu ülkede hem de büyük bir gazetede yazı yazma şansını yakalamış bir insan olarak bazı tavırlar almak durumundayım.

İşte bu zorunluluk üzerimde büyük baskı oluşturmaya başladı son günlerde.

Bunun nedenini de siz okurlarla paylaşmamın iyi olacağını düşünüyorum.

Sizlerin bunları anlamasını sağlayabilirsem belki karşılıklı anlaşmamızın daha kolay olması ihtimali var.

En azından bu köşeyi okumaya karar verenlerin, neyi niçin söylediğimi, cümlelerimin altında yatmakta olan hissiyatı daha net görmelerini sağlayabilirim belki bunları paylaştığım zaman.

***

Ben hayatım boyunca Türkiye'nin Batılı bir ülke olabilmesi hayaliyle yaşadım.

Ailemden de böyle gördüm ben. Sadece annem ve babamı kastetmiyorum aile derken, anneanneler, babaanneler, dedeler de hep aynı hayalle yaşadılar.

Aile geleneğimizde dinin önemi yoktu, ibadet edenler bunu son derece özel bir biçimde yaparlardı.

Kimseden çekindiklerinden değil, bunun böyle doğru olduğunu, bunun böyle daha güzel olduğunu düşündükleri için öyle davranırlardı.

Dolayısıyla benim ateist olmayı seçmem ailede bir sorun da yaratmadı, ilişkiler bu nedenle zedelenmedi.

***

Ben Cumhuriyet'e bağlı, Atatürk'ü kalbinde sıcak hislerle seven bir insanım.

Aileden gördüğüm terbiye nedeniyle böyleydim, ama hayat hakkında düşünmeye çalıştığım yıllar boyunca da öğrendiklerim de bir gelenek olarak bana öğretilmiş olanları hep güçlendirdi

Bu anlattıklarım yaşamımım bir boyutu.

Ama bir de öteki boyut var. 1971 yılından bu yana politik düşünmeye çalışan bir insanım ben.

Ve ne yazık ki şu geçmiş 30 yılı her düşündüğümde kalbimde derin bir sızı hissediyorum.

Derin bir mutsuzluk var içimde.

O 30 yılda olan bitenin böyle olmaması şansının da aslında var olduğunu, bu şansın çok ama çok yanlış nedenlerle, gereksiz korkularla veya kötü niyetle heba edildiğini içimi buran bir şekilde görüyorum.

Çok büyük fırsatlar vardı, onların hepsi çöpe atıldı.

Memleketi yönetenlerin konjonktüre dayalı düşman ihtiyacını karşılamak için yaptıkları kötülükler nedeniyle binlerce, yüz binlerce insanın yaşamı mahvoldu, insanlar tüketildi.

15 yıl önce siyasetin içi boşaltılmaya başlandı, 12 Eylül döneminin açıklanmış resmi hedefi planlı bir şekilde işleme kondu.

Siyasetin içi boşaltılırken, düşünme denilen şey de kamu alanını terk etti.

Düşünce olmadığından, içi zaten boşaltılmış olan siyaset alanını da işte bugün bu insanlar doldurdu.

***

Aileden yetiştirilişim, öğrendiklerim, kendi siyasi geçmişim, Cumhuriyet tarihini algılayışım benim bu dönemde bazı insanlarla doğal ittifak halinde olmamı gerektiriyor.

Ancak bunu yapmayı artık içim kaldırmıyor. Çünkü artık korkuya dayanarak tepki vermek zorunda kalmalar ve bu tepkiler nedeniyle de yanında yer almak zorunda kaldığım inanların yaptıkları beni tüketmiş durumda.

Cumhuriyeti koruyacağız diye ortaya çıkıldı ama özellikle son beş yıldır öylesine büyük bir ahlak ve ilke erozyonu yaşandı ki bu ülkede insan olan biteni düşününce utanıyor. Bu erozyonu bize fiilen yaşatanlar Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine en büyük darbeyi kendilerinin vurduklarının farkında değiller.

Onların bazı ilkelere sahip çıkma görüntüsü altında attıkları her adım o ilkelere en büyük darbeyi vurdu her durumda.

***

Gazeteci olmanın getirdiği hayli ağır bir yük oluyor insanın omzunda.

Sonuçta elinizde olmadan bazı şeyleri görmek, anlamak zorundasınız bu meslekte.

Yaşanan kalleşlikleri, ilkesiz işbirliklerini, dönen perde arkası oyunları, sadece vahşi bir çıkar içgüdüsüne dayalı davranış kalıplarını, yine korkular yaratmaya yönelik çırpınışları görüp, hissediyorsunuz ister istemez.

Ve yapılan her şey de sonuçta bir darbe olarak gelip sizi vuruyor, çünkü bunları yapanlar da bir yandan sürekli olarak Cumhuriyet ilkelerinden, Atatürk'ten bahsediyorlar, bunları da bırakmıyorlar ellerinden.

İşte bu nedenle derin bir yalnızlık hissediyorum ruhumda. Yanlarında doğal olarak durmam gereken insanları artık görmeye bile tahammülüm yok.

İsimlerini bile duyunca tiksinti geliyor içime.

Ve ben bu duygularımda hiç de tek başıma olduğumu sanmıyorum, tanımadığım bilmediğim birçok insanın da bunları paylaştığını umuyorum.

Bu nedenle yaklaşan seçim çok önemli. Hayatımız hakkında karar vereceğiz bu seçimde.

Eğer bazı isimleri tarih yaparsak 3 Kasım'da o zaman belki arzu ettiğimiz Türkiye'yi kurmak için bir son şansı yakalayacağız.

Bunun da olacağını sanıyorum çünkü bazılarının ‘‘güzel’’ gelişme olarak gördüğü şeylerde ben sadece can havliyle yapılan son umutsuz çırpınışları görmekteyim.
Yazarın Tüm Yazıları