Kendi evlatlarını yiyen ülke

PAMUKBANK olayı, Türkiye'deki çarpık sistemin nasıl da kendi evlatlarını yemeye başlayan bir canavara dönüştüğünün göstergesidir.

1980 dönemine kadar sürdürülen düzen, askeri ihtilal ve sonrasında girişilen yeniden inşa ile tamamen farklı bir başka düzene dönüştürüldü bilinçli adımlarla.Yepyeni bir zengin sınıfı yaratılması amacı vardı yeni düzenin temelinde ve bu zengin sınıfının sonuçta burjuvaziye dönüşeceği de umut ediliyordu.

Aslında 1980 öncesinde de aynı hedefler vardı ama yöntemler farklıydı. ‘‘Eski düzende’’ devlet, ekonomiyi ithal ikamesi adı altında tamamen kontrol eder, kimin hangi dalda zengin olacağına karar verirdi.‘‘Yeni düzende’’ ise devlet yine işin tamamen içindeydi, ama bu kez ‘‘piyasa düzenleyici’’ olarak orada bulunduğu iddiasındaydı.

Amaç yine muazzam bir kaynak yaratma ve bunu transfer etme olduğundan, piyasaya müdahaleler de ‘‘farklı’’ yöntemlerle yapılmaya başlandı.

Bunun sonucunda da aslında piyasa ekonomisine geçilince teorik olarak toplumsal yapı daha fazla şeffaflaşması gerekirken, bizim özel yapımız nedeniyle Türkiye, ‘‘piyasa ekonomisi’’ yönünde her ileri adım atışında çok daha fazla şeffaflıktan uzak hale gelmeye başladı.

Büyük servet transferleri yaşandı Türkiye'de 1985 yılından itibaren. Memlekette yapılan tüm siyasetin nihai ve gizli hedefi de aslında bu servet transferini kontrol altında tutma mücadelesinden ibaretti.

* * *

Türkiye aslında 15 yıl önce iflas etmişti. Çünkü daha o dönemde bile elbirliğiyle sürdürülmeye çalışılan düzenin devam etmeyeceği görülebilirdi.

Gündelik servet bölüşümü ve servet transferleri için ülkenin geleceğinin kararmasına hükümetler izin verdi, bu sürecin aktif işbirlikçisi oldu. Bozuk düzenin temelindeise bankacılık sistemi vardı. Bankacılık sistemi yıllar boyunca sadece ve sadece kaynak aktarımı yoluyla zengin yaratma düzeni için kullanıldı.

1994 yılına gelindiğinde bile bankacılık sistemi aslında tükenmişti. Neredeyse tüm bankalar açık pozisyonlarla çalışıyorlardı. Medya bunu aynen Başbakan Ecevit'in hastalığını bildiği gibi biliyor ama bu konuyu fazla açmıyordu. Ve bu arada düzenin tıkır tıkır işlediği yolunda bir hava da yaratılmıştı memlekette.

* * *

Bu nedenle ülkenin geçen yıl girmiş olduğu ve hálá da çıkamadığı büyük kriz, kapitalizmin tarihini incelemiş olanlar açısından fazla şaşırtıcı olmadı. Olaya şaşıranlar, olayın tam göbeğinde olan bankaların yönetim kurullarında yer alıp da aynı zamanda ‘‘ekonomi iyiye doğru gidiyor’’ diye gazete yazıları yazanlardı sadece.

Geçen yıl başlayan kriz, sermayenin yeniden yapılanması aşamasının zorunlu sonucu olarak Türk kapitalizminin kapısına dayadı. Sermaye sınıfı bu yeniden yapılanma sürecini, kitlesel düzeyde işsiz yaratma aracılığıyla aşmaya çalıştı. Ancak bu arada olması gereken başka bir konuda tıkanmalar görülmeye başlandı. Sermayenin yeniden yapılanma sürecinde, tam göbeğinde bankaların yer aldığı çürümüş düzenin de yeniden kurallara oturtulması gerekiyordu.

İşsiz kalanları koruyacak siyasal yapılanma olmadığından, onları korumaya tek hevesli olan partilerin de ‘‘sitemle sorunları’’ bulunduğundan, Türk kapitalizminin asıl savaşı kapitalist sınıf arasında, yeni kuralların nasıl konulacağı konusunda yaşanmaya başlandı.

Geçtiğimiz dönemde hapse atılanları, açılan davaları, el konulan bankaları hep bu bakış açısıyla değerlendirmeye başlarsanız eğer, olaylar gözünüzde çok daha berraklaşacaktır.

Uluslararası sermaye, Türkiye'deki siyasi yapının tek başına bırakıldığında ülkenin tamamen batırılması uğruna da olsa soygun düzeninden kolayca vazgeçemeyeceğini gördüğünden, bu memlekette gayri resmi bir ‘‘teknokratlar hükümeti’’ kurulmasına yeşil ışık yaktı.

Artık tükenmiş olan ama savunucuları tarafından yine de ayakta tutulmaya çalışılan siyasi düzen, gayri resmi yöneticilere karşı direnişini hiç bırakmadı.

Son Pamukbank kararının alınmasının tüm aşamalarında bu kavga yine müthiş bir şekilde yaşandı. Üzücü olan şudur ki, bir dönemde bu gidişata dur denilmediğinden elbirliğiyle yaratmış olduğumuz bozuk düzenin bizzat kendisi, en kıymetli evlatlarını bile yiyip tüketmeye başladı.

Mehmet Emin Karamehmet'in durumunda, olayın bu trajik yönünü de görmemek imkánsız bence.
Yazarın Tüm Yazıları