Paylaş
Bir süre önce evliliğime ISO 9001 kalite tescili onay belgesi almak için başvurdum.
Uzmanlar geldiler, gündelik rutin içinde hayatımızı incelediler.
En son geçen hafta pazar günü bizi izlediler.
O gün olan bir dizi olaydan sonra da bizim evliliğimizi IS0 9001'e layık gördüler. Yıldırım onay verdiler bize.
Böylece Türkiye'de Hürriyet'ten sonra bu kalite tescil belgesini almayı başarmış ikinci köklü kuruluş biz olduk. Darısı bizim de 50'inci yılı kutlamamıza artık...
Aşağıda, uzmanları ISO 9001'e kesinlikle layık olduğumuza ikna eden gün yaşanan rutin gelişmeleri okuyacaksınız.
***
Pazar günü Anadolu kavağı'na geçmek için Sarıyer'de vapur bekliyoruz.
Rana ‘‘Dondurma yiyelim mi’’ diye sordu.
Bu tür talepleri neden ısrarla soru olarak iletiyor bunu da anlamak mümkün değil.
Yani ‘‘Hayır yemeyelim’’ desem ve bunun için bir dizi mantıki gerekçe saysam ne fark edecek ki?
Ama tabii o bu tür şeyleri soru olarak iletmekte ısrarlı.
Daha da acıklısı, bütün deneyimime rağmen ben de bu tür sorulara ‘hayır’ diye cevap vererek bir süre lüzumsuz konuşmakta nedense ısrar ediyorum.
O gün de öyle oldu. Dondurma yemememiz için mantıki gerekçeleri tek tek saydım ve ancak konuşmam bitince dondurma almaya doğru yürüyüşe geçtik.
***
Rana'nın evlilik konusunda tuhaf fikirleri var. Bu kurumun hayatı tam anlamıyla, yüzde 100 paylaşmaya dayandığını düşünüyor.
Sırf bu düşüncesi nedeniyle ben bugüne kadar litrelerce istemediğim sıvıyı içtim, kilolarca dondurmayı, çekirdeği, normal olarak yenilip yenilmeyeceğini bile tam bilemediğim tuhaf egzotik meyveleri ve bu arada sayısız adet de poğaçayı sırf evliliğin temelinde bulunduğu iddia edilen paylaşma duygusunun tatmin edilmesi için yedim.
O gün de dondurma yemezsem bunun evliliğimizin çok büyük bir yara alması şeklinde yorumlanacağı işaretlerini alıyordum Rana'dan.
Bunu acısını benden çıkaracağını da bildiğimden ‘‘Bari tek bir dondurmayı paylaşalım’’ dedim.
Kendisinin dondurmasını kimseyle paylaşmayacağını söyledi.
***
Şimdi dikkatlice okuyun, çünkü evliliğimizin ISO 9001 almasıyla sonuçlanacak sürece girdik artık.
Dondurmalarımızı aldık.
Bu arada dondurmayı yalarken son derece ilginç bir gözlemde bulundum.
Sarıyer'de vapur iskelesinde katiyen çöp kutusu yoktu. Bu mantıksızdı aslında, çünkü insanlar vapura binmeden önce geride çöp olarak bazı hatıralar bırakmak isteyebilirlerdi.
Ama sınır kapılarında ‘‘Buraya mantık ve rasyonalite giremez’’ yazılı bir ülke vatandaşı olmanın da böyle cilveleri vardı işte ne yaparsınız...
Yani anlayacağnız sonuçta Rana görmeden dondurmamı çöpe atmam mümkün olmadı.
Bari işkence çabuk bitsin diye iki ağız hareketiyle hepsini bir anda yutuverdim.
Bu arada karton türünden bir şeyler de yemiş de olabilirim, bilemiyorum.
***
Tabii evliliğin bir yararı da konuların hiçbir zaman basit bir şekilde sonuçlanmasının mümkün olmamasında yatıyor.
Yani düşünsenize, ben bekâr olsaydım, o saatte Sarıyer'de katiyen olmayacağımdan bu işlerin başıma gelmesi de mümkün değildi gayet tabii ki.
Sonra, diyelim ki bir yanlış yapıp bekar başıma dondurma aldım.
Ve de baktım, iskelede çöp tenekesi yok. O an dondurmayı gönül rahatlığıyla denize fırlatıp hayata normal süreçler içinde devam edebilirdim.
Ama bunu evli durumdayken yaptığım takdirde Rana, yaklaşık 30 yıl filan söyleneceğinden bu da mümkün değildi.
Dahası da var. Ben dondurmamı yuttum diye işin bittiğini sanıyorsanız kardeşim o zaman siz ya evliliğin ne olduğunu katiyen bilmiyorsunuz, ya da beni sinirlendirmek için mahsus yapıyorsunuz bunu...
***
Rana dondurmasını yarıya kadar yedi ve ‘‘Gerisini yiyemeyeceğim’’ diyerek bunu aniden elime tutuşturdu.
Ve ben elimde yarısı yenmiş, erimeye başlamış bir külah dolusu dondurmayla çöp kutusunun bulunmadığı iskelenin ortasında kalakaldım.
Vapura bindikten sonra diğer yolcular anlatıyorlar, o anda rengim fildişi beyazına dönüşmüş.
Ve Batman filmindeki Joker gibi yüzüme donuk bir gülümseme yerleşmiş.
Anlayacağınız galiba geçici bir felç olayı atlatmışım oracıkta.
***
Eriyen dondurmaya sabit bir şekilde bakarken oturduğu yerde bacak bacak üstüne atmış ve bir ayağını sallayan Rana, onu neden bir çöp kutusuna atmadığımı sordu.
Konuşmaya çalıştım. Ona beş dakikadır İstanbul'da çöp kutusu azlığı sorunu üzerine söylendiğimi, çöp kutusuz bir yaşama lanet ettiğimi, bu türden bir söylenmeye herhalde durup dururken sırf sohbet konusu olsun diye girmediğimi, en azından bu söylenmelerimin kendisine orada KATİYEN ÇÖP KUTUSU OLMADIĞI YOLUNDA BİR İPUCU VERMİŞ OLMASI GEREKTİĞİNİ söylemeye çalıştım.
Ama beceremedim.
Aşırı sinir ve stresten dolayı konuşma yeteneğimi galiba tamamen kaybetmiştim. Bu arada dondurma şortlu bacağıma damlamaya da başladı. Yapılacak bir şey yoktu, o dondurmayı da hemen yuttum, Rana ‘‘Hani bak istemiyorum diyordun, ikisini de ne güzel yedin’’ dedi.
Ve düşünebiliyor musunuz onu oracıkta vahşi bir şekilde öldürmedim.
Şimdi sorarım size, bu evlilik de ISO 9001'i hak etmiyorsa başka hangi evlilik hak ediyor, ha.
Paylaş