Paylaş
Gazeteci-yazar meslektaşlarım gibi bende de reklama çıkabilmek için gereken özelliklerin bulunduğunu dün yazmıştım.
Özetlemek gerekirse:
1- Çirkinim.
2- Konuştuğum laf anlaşılmaz.
3- Rol yapma yeteneğim yok.
Bütün bu vasıflara sahip olan bir yazar ve aynı zamanda bordro mahkûmu olarak kendime uygun reklam kampanyası arayışına girdim.
Hangi ürünün tanıtımı, hangi araç benim ekranda görünmemle daha iyi tanıtılır, sonuç alabilirdi.
Bunu uzun uzadıya düşündüm.
İşte varmış olduğum bazı sonuçlar.
***
1- Reklamı her zaman özel sektör verecek diye bir kural yok.
Türkiye'de halkın sürekli eğitilmesi gerekiyor.
Halk bu ülkede katiyen doğru düşünemiyor. Devlet bu yüzden zaman zaman ayarlama yaparak halkı doğru düşünceye çekmekle yükümlü.
Bu nedenle bizim gibi ülkelerde devlet arada bir sosyal amaçlı kampanyalar yapar.
Örneğin, ben kendime Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın sosyal amaçlı tanıtım kampanyasını uygun gördüm.
Biliyorsunuz ben ideal bir kocayım. Koca prototipiyim.
Ailenin önemini bu memlekette benden daha içten, daha coşkulu, daha inandırıcı anlatabilecek bir babayiğit yoktur.
Gerekirse evliliğin güzelliğini, aile birliğinin önemini, eşe sadakatin muhteşemliğini ekranda anlatırken şakır şakır ağlarım bile.
Senaryoda olmasa, direktör talep etmese bile ağlarım; hem ağlamak için kendimi hiç de zorlamam.
Ahlakın temel birimi ailedir.
Eğer memlekette ahlak yeniden iktidar olacaksa, o zaman bu kampanyayı benim yürütmem de şarttır.
Gerçi bir sürü kötü niyetli insan, benim mesajı ahlak olan bir reklamda oynamama tepki göstereceklerdir.
Onlara şunu hatırlatmak istiyorum:
Selahattin Duman da kendi şofbenini kendi yakmaz, ama kimse onun, reklama çıkıp bunu kendi yapıyormuş gibi anlatmasına kızmadı.
Ben niye ahlak anlatamayayım ki?
Bana karşı bu kötü niyet neden var, neden herkes bana düşman bunu da anlamam mümkün değil.
***
2- Diyet programlarının tanıtımına da çıkabilirim.
Buna ‘‘negatif kampanya’’ tekniği diyorlar.
Ahaliye ‘‘Bakın kardeşim, diyet programını uygulamazsanız işte sonunda benim gibi olursunuz’’ diye seslenirim bu reklamda.
Görüntüde ise benim yandan görünüşüm bel üstü çıplaklığıyla verilebilir.
Gerçi RTÜK, halkın zevkini bozacak iğrençlikte reklam kampanyalarına izin vermiyor ama belki bu reklamda bir istisna yapabilirler.
Sonra diyet uygulamış bir yakışıklı ile ben yan yana dururuz ve güzel bir kadın aniden gelip adamın saçını başını okşamaya başlar.
Ben de şişman ve çirkin olmanın bahtsızlığıyla ağlarım.
Reklam da böylece biter.
(Reklamcılara tüyo: Eğer bir reklamda iki gazetecinin aynı anda oynamasında sizce bir sakınca yoksa, benim yanımda duracak yakışıklı rolü için Genel Yayın Yönetmeni'ni öneriyorum.
Çünkü biliyorsunuz ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekleri listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir.
Reklamda yakışıklı tarafı oynamaya layık ondan daha iyi bir isim düşünemiyorum.)
***
3- Aslında bana en uygun reklam spagetti tanıtımı.
Spagetti markası tanıtan bir reklama beş yaşından beri çıkmak isterim.
Hiç unutmam, o gün Ankara'daki Büyük Sinema'daydık.
Filmden önce reklamları gösteriyorlardı.
Bir köylü belirdi beyaz perdede.
Suratı beyaz perdeyi kapladı tamamen.
Biraz durduktan sonra o surat ‘‘SPAGETTİ... PEK HOŞUMA GETTİ’’ diye konuştu.
Aradan 38 yıl geçti, ben o reklam kadar yaratıcı olan başka bir reklam daha görmedim.
Benim çıkacağım spagetti reklamında sadece makarna yerken filmimi çekseler yeter.
Spagettiyi yerken nasıl ellerimin titrediğini, nasıl zevkten gözlerimin kapandığını, ayak parmaklarımın nasıl kıvrıldığını gösterseler, yemin ediyorum ahali hemen su kaynatmaya başlar makarna pişirmek için.
Tabii bu reklamda sadece surat çekimi olmalı.
Kazayla göbeğimi de çekerlerse o zaman reklama harcanan paralar ziyan olur gider.
***
4- Tekel reklamlarının yasaklanması hiç iyi olmadı.
Halbuki yasak olmasaydı Tekel reklam kampanyalarını tekelime alır, bu rolü kimseye kaptırmazdım.
Türkiye'de ve dahası dünyada, günün ilk içkisini benim kadar keyifli içen bir başka Allah'ın kulu katiyen yoktur.
İlk yudumu alınca öylesine bir ‘‘Ohhhhhhh’’ çekerim ki mahalle inler yemin ediyorum.
Benim diyen yılların alkoliği bile ilk yudum içkisinden böyle zevk almayı başaramaz.
Şimdi bu reklamlar yasak gerçi, ama neden yasak olduğunu anlamak da mümkün değil.
Bizim gençleri kötü bir şeye alıştırmak mümkün değil, çünkü onlar dışarıdan herhangi bir teşvik görmeden zaten alışkanlıklarını sürdürüyorlar.
İçkiye alışsalar ne olur ki? İçki onların veri durumda alışabilecekleri bence en masum şey. (Diyet koladan sonra tabii ki.)
Hem reklamcılar istediği takdirde bu reklama benim aile fertlerim, hep beraber de çıkabiliriz.
Böylece hem ailenin önemi, hem de içkinin faydaları aynı reklamda anlatılarak bir taşla iki kuş birden vurulmuş olunur.
Paylaş