Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı bugün her gazetede farklı boyutlarıyla ele alınacak.
Dini inaçlarından kamu politikası çıkartmaya azimli olan insanlar dün kararı duyar duymaz bunun bir ‘‘siyasi karar’’ olduğunu öne sürmeye başladılar.
Karar onların beğeneceği gibi çıksaydı ‘‘siyasi’’ olmayacaktı demek istiyorlarsa Avrupa denilen kavramı anlamaktan ne kadar da uzak olduklarını yine gösteriyorlar demektir.
Hukuk alanı siyasetten bağımsız değildir, hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır da.
Çünkü demokrasi bir kurallar sistemidir. Kurallar kanunlarla konur ve kanunlar hem neyin ‘‘doğru’’ neyin de ‘‘yanlış’’ olduğunu işaret etme iddiasındadırlar.
Dolayısıyla hele de adında ‘‘insan hakları’’ yazılı bir mahkemeden çıkan her karar zaten siyasidir.
Dini inançtan kamu politikası çıkartmaya azimli insanların göremediği bir nokta var. Bu kararıyla Avrupa Mahkemesi aslında Türkiye'ye ait olan değil, Avrupa'ya ait olan değerleri korumuş, demokrasiyi yeniden anlatmıştır.
Şöyle ki:
* * *
Avrupa medeniyeti ve ondan doğan Amerika'nın tarihi bir anlamda demokrasiyi yaratmanın da tarihidir.
Bu yaratma süreci acılarla doludur. Kan akmıştır bu süreçte, çok yanlışlar yapılmıştır.
Tarih dramlar olmadan, trajedi olmadan yazılamıyor ama sonunda bazen doğru olan da keşfediliyor.
Keşfedilen demokrasi nelerin yapılacağını kurallara bağladığı kadar nelerin yapılmayacağını da kurallara bağlamak zorundaydı.
Örneğin ‘‘şiddet kullanma hakkı’’ diye bir hakkın olup olamayacağı da tartışılmıştır bu süreçte.
Çok büyük beyinler bu konuda laf söylemiş, ortaya metinler konulmuş, fikir mücadeleleri yapılmış ve sonunda bu tür bir hakkın demokraside olamayacağı sonucuna varılmıştır.
Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda, o kadar açık bir şey ki bu bunun üzerinde neden uzun düşündüler?
Ama işte demokrasi denilen sistem, öyle ben yaptım oldu demekle ortaya çıkamıyor. Filozoflar, siyaset bilimcileri, din adamları o konuları o zamanlar tartışmasaydı bugün bizim özlemle ulaşmaya çalıştığımız Batı medeniyeti de olamazdı.
* * *
Demokrasinin kurallarını oluşturma sürecinde filozofları meşgul eden en önemli konu oluşturulacak sistemde inanışların, yani dinin yerinin ne olacağıydı.
Türkiye'deki cahil kesimler, cehaletlerini sümüren partilerin propagandasına kanıp Batı'yı dinsiz, imansız olarak bildiklerinden o ülkelerdeki dini inanışın gücünün farkında değillerdir.
Bu tür güçlü hislerin sadece kendilerine üzgü olduğunu sanır bazı insanlar Türkiye'de.
Bu inanç gücüne rağmen Batı'nın demokrasiyi kurma tarihinin en önemli kilometre taşlarından bir tanesi dini inanışı kamu alanından çıkarmanın ve özele indirgemenin mücadelesidir.
Cahiller bu ülkelerde Hıristiyan Demokrat partilerin olmasının dinin siyasallaşması olarak yorumlanması gerektiğini söylerler hep.
Bu bir çarpıtmadır, tarih bilmemektir, yalancılıktır.
Batı'da esas o partiler dini siyasallaşmaktan uzak tutmuşlar, kamu alanını dini etkilerden arındırmışlar ve böylece de dinlerinin güzelliğini savunmuşlardır esasında.
* * *
Bu sadece siyasi bir tavrın sonucu değil, felsefi bir yaklaşımın da sonucudur.
Din ile demokrasi arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır.
Çünkü din bireye uyması gereken kuralları tanımlar. Net kurallardır bunlar, üzerinde tartışmalar olsa da kuralların nereye kadar esneyeceği metinlerde yazılıdır.
Din, bu kurallar olduğu için güzeldir, bireyi bu kurallar rahatlatır.
Demokrasi ise kendi koyduğu kurallar çerçevesinde bireye yaşam tercihlerinde serbestlik tanır. Felsefi düzeyde bu serbestlik din ile çelişir.
Din ile demokrasi arasında uzlaşmaz çelişki işte bu nedenle vardır ve bu çelişkinin bir tek çözümü vardır, o da dini Batı medeniyetlerinde yapıldığı gibi kamusal/siyasal alandan çıkarmak, bireyin özel dünyasında tüm kurallarıyla korumaktır.
* * *
Çok mu bilinen şeyleri yazdım? Olabilir, okuyana böyle his veriyorsa ne de güzel.
Ancak bugün bunları Türkiye'de anlamamakta ısrarlı olan siyasi hareketler var.
Bir tanesi Türkiye'yi yönetmeye aday olarak ortaya çıktı o da bunları anlamıyor.
İşte bu nedenle bilinenleri tekrarda yarar var.
Ve işte bu nedenle de mahkemenin dünkü kararı aslında Türkiye ile ilgili değil, demokrasiyle, medeniyetle ilgili haklı bir siyasi karardı.