İran'ı düşünmek zorundayız

İRAN, Türkiye'nin gündemine hep yanlış anlamlar yüklenerek sokuluyor.

28 Şubat sürecinde, Türkiye içindeki bazı irticai terör eylemlerinin sorumlusu olarak lanse edilmişti bu ülke.

Geçen hafta da Avrupa Birliği'ne olası bir blok alternatifin müttefiklerinden birisi olarak adı atıldı ortaya İran'ın.

Bu iki yaklaşımın da ciddiye alınacak bir yanı yok gayet tabii ki.

28 Şubat'ın bazı yanlışlarının yapıldığı günlerde İran'ı terör sorumlusu olarak gösteren yaklaşıma aklı başında insanlar itibar etmemişti.

Şimdi İran'ın Avrupa Birliği'ne alternatif olarak kurulabilecek bir blokta Türkiye'nin ortağı olabileceğine de aklı başında insanlar gülüp geçiyor yine.

Ancak İran meselesini hep böyle yanlış kavramlarla tartışıp, konjonktür değişince de bu çok önemli komşuyu unuttuğumuz takdirde Türkiye açısından hayati önemde bir büyük yanlış yapmış olacağımızı düşünüyorum.

Çünkü Türkiye'nin geleceği açısından en büyük tehlike, gerçekten de İran'dan geliyor ve biz bunun üzerinde düşünmezsek, gerekli tedbirleri almazsak, ileride kendimizi hiç ummadığımız şekilde ellerimizden bütün uluslararası kozlar alınmış olarak bulabiliriz.

***

Neden böyle düşündüğümü açmaya çalışayım.

Anlaşılıyor ki 21'inci yüzyıl, İslam'da reformasyonun yaşandığı yüzyıl olacaktır.

Kötü niyetli insanlar bunu dinden vazgeçilmesi olarak lanse etseler de Hıristiyan reformasyonu sonrasında yaşananlar bunun böyle olmayacağını, aksine dinin modern yaşamla daha uyumlu bir arada yaşamayı kurabilmesi durumunda, dindarlığın çok daha derinden yaşanmasının mümkün olduğunu göstermektedir.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli olayı, aslında İslam'da yaşanacak bu muazzam dönüşüm olacaktır ve dünya tarihi bu dönüşümle birlikte çok daha farklı bir şekilde oluşmaya başlayacaktır.

Çünkü dinini modern yaşamın gerçekleriyle, bireyin modern yaşamda var oluş koşullarıyla uyumlu hale getirmiş olan İslam ülkeleri, tekrar büyük ve modern devletler olarak dünyaya damgalarını vurma ve İslamiyet'in ilk dönemlerinde olduğu gibi belki de dünyayı yönlendirme şansına sahip olacaklardır.

***

Türkiye, uzun yıllardan bu yana İslam'da modernleşmenin kendisi tarafından gerçekleştirildiği iddiasıyla dünya platformlarındadır. Cumhuriyetin birçok başarılarını, yeniliklerini, ilerlemelerini görmezlikten gelme gibi bir niyetim gayet tabii ki yok, ancak bizim dünya platformlarında ileri sürdüğümüz bu iddianın hayli problemli olduğu da bir gerçektir.

Cumhuriyete inananlar, radikal dinci akımlardan korkmaktadırlar ve haklıdırlar da. Öte yandan dini inanışlarını kendisine öğretildiği gibi yaşayamayanlar da bunu kendilerine yapılan bir baskı olarak görmektedirler ki, onlar da haklıdırlar.

Türkiye maalesef bu iki haklı arasında kendisini kilitlemiş kalmıştır.

Bu kısırdöngüden çıkmamıza imkán sağlayacak tek gelişme, İslam álimlerinin Türkiye'de düşünce düzeyinde ciddi bir reformasyon hareketini başlatmak için adım atmaları olabilirdi.

Ancak kalbi temiz inananların kendilerine sürekli yaşam hakkı tanınmadığına inandıkları bir ortamda, düşünce düzeyinde reformasyonu başlatma girişiminin olabilmesi de çok zordur.

***

Öte yanda ise İran var. Bu ülke Humeyni ile birlikte İslam devletinin en radikal yorumlarından bir tanesini kurdu yıllarca önce.

Ancak Arap kültüründen uzak, kültürü, birikimi, eğitimli insan sayısı hayli yüksek olan bu ülke, yıllardır kendi yaşamına yön verdiğini söylediği dinini yeniden yorumluyor, modern yaşamla uyumlu hale getiriyor, aşırılıkları temizliyor, toplumunu daha inanan liberal bir ülke haline getirme yönünde yavaş da olsa kararlı adımlarla ilerliyor.

İslam'da reformasyonu aslında İran her gün yaşayıp öğrenerek, acı çekerek, iç kavgalar vererek yapıyor.

Bu işler zaten böyle olur, kanun hükmünde kararname yayınlayarak reformasyon yapılamaz.

Böyle giderse, biz bu kilitli halimizde kalırsak çok değil en fazla 10 yıl sonra İran, bugün Türkiye'nin kendisini dünya platformunda görmek istediği konumdaki yerine sağlam bir şekilde yerleşmiş ve bizi de bu açıdan önemsiz hale getirmiş olacaktır.

Hem onlar uç noktadan başlayıp bu noktaya geldiklerinden dünya ülkeleri nezdinde prestijleri daha da fazla olabilecektir; çünkü o anda gidebilecekleri tek yön daha önce yaşadıklarına değil farklı bir geleceğe doğru olacaktır.

Türkiye bugün elinde tuttuğu, modern, Batılı ama Müslüman olan tek ülke kozunu kaybederse, İran bu konuma oturursa, ki buna hazırlanmaktadır, o zaman çok ama çok zayıflarız, bunu unutmayalım.

Ne yapılabilir diye sorup memleket için askeriyle, din adamıyla, toplumun her kesiminden insanlarla ortak çalışmak gerekiyor. O nedenle generalin İran konusunu yanlış bir biçimde de olsa gündeme getirmiş olmasını biz avantaja çevirip tartışmayı belki buradan başlatabiliriz.
Yazarın Tüm Yazıları