Paylaş
Çok uzun zamandır bir dizi ekonomi yazısı yazmayı planlıyordum. Geçen yıl yüzde 6.4 küçülme yaşandığı açıklandıktan sonra uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım ve iktisadi verileri dikkatle incelemeye başladım.
Gerçi 1989 yılından bu yana ciddi teorik ekonomi yazısı okumuyorum. Ancak teoride ‘‘paradigma değiştirtecek’’ yani devrimci bir gelişme de olmadı uzun zamandır.
Yani arada geçen zamanda hiç önemli makale, kitap yayınlanmadı demiyorum tabii ki. Hatta internet üzerinden yapmış olduğum bir araştırma sonucunda keyifle okuyacağım en azından 20 önemli makale buldum bile.
Ama bunların çoğunun matematik soyutlama düzeyi hayli yüksek. Teoride yeni bir şey söylemektense daha önce söylenmiş şeylerin daha da açılması yolunda yazılar bunlar.
Yeni bir büyük fikir öne sürmektense, var olan büyük fikirlerin eksik yanlarını tamamlıyorlar, bu fikirleri gerçek yaşamda daha da uygulanabilir hale getiriyorlar.
* * *
Tekrarlayayım, bunları söylerken yapılan işin önemsiz olduğunu söylemek değil amacım.
Ekonomi teorisinde büyük paradigmatik kopuşlar basit bir şekilde şöyle kategorileştirilebilir:
İlk önce makroekonomik denge modeli gelişti.
Sonra mikroekonomide bu denge durumunun nasıl işleyeceği irdelendi.
Üçüncü büyük paradigmatik değişim ‘Makroekonomik Dengesizlik’ modelinin ortaya çıkmasıyla yaşandı.
Görüldüğü üzere her aşamada gerçekliğe, teorinin gerçekte olup biteni açıklama gücüne daha da önem verilmesi çabası var.
Son büyük teorik devrim ise ‘Mikroekonomik Dengesizlik’ teorisiyle oldu. Matematiksel iktisadın gelişmesiyle bugün borsa üzerine yapılan hesaplamalar da dahil olmak üzere hemen hemen bütün teorik gelişmeler bu mikroekonomik dengesizlik modeli çerçevesinde yapılıyor.
Dikkat ederseniz gelinen gelişme süreci sonucunda teorinin gidebileceği fazla da yer kalmadı.
Mikroiktisadi dengesizlik modelini Marksist iktisatçılar da (özellikle kriz teorisi kapsamında) ustalıkla kullanıyorlar.
Gerçi benim görebildiğim kadarıyla bundan sonraki büyük teorik devrimi de sol iktisatçılar gerçekleştirecek. Fakat o cephede de büyük teori henüz geliştirilemedi.
Yani anlayacağınız ekonomi teorisinde yaklaşık 10 yıldır bakış açılarını değiştirecek güçte bir teorik yenilik yok.
* * *
Okumalarımda ve verileri inceleme sürecinde gördüm ki Türkiye ekonomisi büyük bir tehlike içinde.
Gerçi basındaki ekonomi sayfalarından bu tehlikeyi sezinleme imkánı ne yazık ki yok. Çünkü büyük ihtimalle gelen talep nedeniyle ekonomi sayfaları ‘Borsa’dan haberler' bültenine dönüşmüş durumda.
Örneğin bugün Türkiye'deki tüm ekonomi köşe yazarlarını ve ekonomi sayfalarını bir yıl boyunca devamlı okusanız bile tarım sektörü hakkında anlamlı bir bilgi edinmeniz mümkün değil.
Sadece Cumhuriyet Gazetesi'nde Sadullah Usumi bu konuda istikrarlı bir şekilde yazıyor ama tabii bu da bir istisna.
Sonuçta da ‘birden’ patates krizi çıkabiliyor bu memlekette, çünkü patateste üretim fazlası olabileceğinden o ana kadar -Tarım Bakanlığı dışında- kimsenin haberi olmuyor. (Belki bakanlığın da haberi yoktu ama bu ayrı bir mesele.)
* * *
Tehlike büyük ve bunu neden söylediğimi birkaç yazıda açmaya çalışacağım.
Ancak bu giriş yazısında son derece önemli bir gelişmeye dikkat çekmek istiyorum.
Dünyadaki hiçbir gelişmekte olan ekonomide ekonomiyi incelerken IMF faktörünü göz ardı edemezsiniz.
Çünkü bu tür ülkelerde sürdürülen ekonomik politikalar aslında IMF'nindir.
Bu nedenle de Amerika'da yayınlanan ‘The New Republic’ dergisinin son kapak konusu beni müthiş etkiledi.
Yazıyı yazan Joseph Stiglitz. Kendisi 1996 ile 2000 yılları arasında Dünya Bankası'nın genel başkan yardımcısı ve baş ekonomisti olarak çalışmış.
Ve bu yazının başlığından kullanmış olduğum ‘‘IMF'ye hayır’’ sloganını da o atıyor.
Yani sisteme karşı olduğu, kapitalist sistemin yerine sosyalizmi savunduğu katiyen söylenemeyecek bir uzman bunu söylüyor.
Yarın kapitalist dünya ekonomisi bürokrasi hiyerarşisinin en tepesinde olan bir uzmanın bile neden IMF'ye isyan etmek zorunda kaldığını ve bu isyanın Türkiye açısından anlamını irdeleyerek devam edeceğim.
Paylaş