Paylaş
Benim bir arkadaşım var, kendisi ‘‘Tarzan sendromu’’ hastalığından mustarip.
Ne yiyorsa kendi başına arayıp buluyor.
Arkadaşım vejetaryen olsaydı bu alışkanlık aslında çok büyük bir sorun yaratmayabilirdi.
Ama tabii vejetaryen olsaydı o zaman da ben onunla arkadaş olmazdım ve tabii bu yazıyı yazmam da gereksiz olurdu.
Ne yazık ki o yaban domuzu pirzolası, biftek ve denizden çıkan her türlü hayvanı yiyerek yaşıyor. Hani durup dururken ‘‘Denizden ne çıkarsa yerim arkadaş, babam çıksa onu da yerim’’ diye konuşan asap bozucu tipler var ya, arkadaşım da onlardan bir tanesi işte.
Geçen gün ‘‘Canım çok devekuşu eti çekiyor’’ diye konuştu, hepimizi bir panik aldı. Ya onu da bir yerlerde bulup vurursa o zaman bunu mantıken halka açıklamak çok zor olacağından iştahının bir an önce kesilmesi için dua ettik gün boyunca.
***
Yazının başlığında sözü edilen ‘‘ilginç gece’’ arkadaşımla akşam saatlerinde buluşmamızdan sonra başladı.
Birkaç gündür denizde olduğunu söyleyip ‘‘Size bir hediye getirdim’’ dedi.
Ve bana naylonla kaplı bir paket uzattı.
Paketi alıp taksiye bindim.
Bir tek şey hariç, hayatta her şey normaldi.
Sadece bacaklarımın üstünde duran paket hareket ediyordu.
Ben uzun yıllar korku filmleri izleyerek kafayı yemiş durumdayım.
Böylesine sıkı sarılı bir pakette hareket eden bir şeyin olsa olsa kafası kesildiği halde henüz kendisine ne olduğunu tam anlayamamış bir insan cesedi olduğunu düşündüm.
Ben küçük burjuva olduğum için takside bağırmaya utandım. Sorunlarını yabancılarla paylaşmaktan utanma, küçük burjuvaların en temel özelliklerinden bir tanesidir ve sadece bu nedenle küçük burjuvalar var olan toplumsal sınıfların içinde en iyileridir.
***
Hareket eden paketle eve geldim. İki kedi ölüm dansına başladı.
Rana bayılmak amacıyla yatak odasına kapandı.
Arkadaşa telefon açtım ve pakette kimin cesedinin soğumaya bırakıldığını sordum.
Bize denizde çıkan bilumum böceklerden getirmiş, onları afiyetle yiyin dedi.
***
Rana'ya bu fikri açtım. Canlı yaratıkları yemeyi düşünmemin bile tek celselik boşanma nedeni olacağını söyledi.
Bir an için paketi açıp onları Rana'nın gözü önünde çiğ çiğ yemeyi düşündüm.
Ama tabii ki ben de korkak olduğum için böyle bir şey yapmadım.
Yeri gelmişken şunu da söylemeliyim ki küçük burjuvaların ikinci özellikleri de korkak olmalarıdır.
Bu özellikleri de onları var olan toplumsal sınıflar içinde en ilginci yapmaktadır.
***
Çöp bidonu büyüklüğünde bir derin plastik kova buldum.
İçine yarısına kadar su doldurdum.
Paketi açıp içindekileri suya boşalttım. Tatlı suda nasıl olsa ölürler diye düşündüm.
Bidonu banyoya koydum, kediler ulaşamasın diye kapıyı da kapadım.
***
Yattıktan takriben iki saat sonra tuhaf bir sesle uyandım.
‘OOOOOAAAARGGHHHHH’ diye bir sesti bu. Panik içinde yan tarafa baktım. Rana'nın başının ‘The Exorcist’ (Şeytan) filmindeki Linda Blair gibi 360 derece dönmeye başladığını düşünmüştüm. Şimdilik yanılmışım.
Ses, yatağın tam ucunda oturmuş ve panik ifadesi dolu olan yusyuvarlak gözlerle tuvalete doğru bakan iki kediden geliyordu.
Ne var diye bakayım dedim, kalktım, banyonun kapısını açıp ışığı yaktım...
***
Beni hayatımda en çok etkileyen iki filmden bir tanesinde, suda yüzebilen yılanlar kanalizasyonların içinden geçip çeşitli evlerin tuvaletinden dışarıya çıkıyorlardı.
Filmin en muhteşem sahnesi, tuvaletini yapmak için oturan adamın aniden alt tarafından bir yılanın çıkmaya başlamasıydı.
Sadece bu sahne nedeniyle bütün yüzyılların en muhteşem kabızlık olayını ben yaşadım, altı gün kadar tuvalete gidemedim.
Diğer filmde ise bir tabiat olayı sonrasında kasabayı milyonlarca hamamböceği basıyordu.
O filmin de en muhteşem sahnesinde kadın duş almak için banyoya giriyor, duşu açıyor ve oradan su yerine binlerce hamam böceği kadının kafasına düşüyordu.
Bu iki sahne de bende travma yaratmış durumdadır. Işığı yaktıktan sonra olanları tam anlamıyla anlayabilmeniz için ilk önce bunları anlatayım dedim.
***
Işığı yaktım ve...
Bidonun içinde teorik olarak ölmeleri gereken bütün böceklerin tuvalette gezmekte olduklarını fark ettim.
Size yemin ediyorum işte o anda ölebilirdim.
Maşrapa ve süpürgeyle onları tek tek topladım, bidona geri atım. Üstüne bu kez kapak örtüm ve bu dahiyane tedbir nedeniyle kendimi tebrik ettim. Sonra mutfakta bir büyük tencere su kaynattım, bunları bir güzel haşladım.
Evet, evet suda bağırıyorlar ve evet bazıları çıkmak için tencereye kafalarını vuruyor. Ne yapayım yani tabiat kurallarını mı değiştireyim?
Ve evet bütün bunlar olurken Rana hiç uyanmadı Bu gece evde muhteşem bir deniz ürünleri ziyafeti var.
Paylaş