Paylaş
Tarihi, teorik ve bilimsel düzeyde birçok doğruyu içeren Marksist teorinin en büyük trajedisi, kendisini sülük gibi emip tüketen ‘asalak sahte entelektüeller’ yaratmasıdır.
Entelektüelün sahtesi hangi görüşte olursa olsun iticidir ama bence en tiksindirici olanı kendisini ‘ilerici, sol görüşlü’ olarak ortaya koyan fikir cambazlarıdır.
Çünkü Marksizm dışında hiçbir teori, gönlü tamamen temiz, geleceğe güzel bakan, güzel bir dünyanın kurulabileceğine gerçekten inanan isimsiz kahramanları bir dakika bile tereddüt etmeden acılara, baskılara, ölüme taşıma gücüne sahip değildir.
Dolayısıyla ilericilik, sol görüş adına konuştukları iddiasıyla ortaya dökülen insanların ağızlarından laf çıkarken çok daha sorumlu ve dikkatli olmaları gerekir.
Olmadıkları takdirde de Türkiye'nin son 30 yıllık tarihinde yaşananlar olur.
Bu konuşulan laflara inanıp da gereğini yapmak için yola çıkan yüzlerce, binlerce genç insanın yaşamı kararır.
Lafları konuşanlar ise yaptıklarının farkında değilmiş gibi davranıp, yaşamlarına ve konuşmalarına devam ederler.
Ben hayatını kaybetmiş insanları, işkenceyle geçen günlerden sonra bana konuşmaya gelen gencecik adamları, sakat kalanları, gözlerine yaşadıklarının bütün karartısı sinmiş olan gencecik kızları hep ama hep hatırlarım.
Bu nedenle de bunların yaşadıklarında yüzde yüz sorumlu olan sözde ilerici, sol görüşlü, asalak sahte entelektüellerden tiksinirim.
***
Tabii ki inanmış, lafının gereğini yapan sosyalistlerle ilgili değil bu lafım.
Örneğin alın Mihri Belli'yi. Behice Boran'ı. Can Yücel'i. Bunlar dedikleri gibi yaşayan insanlar, o nedenle de adları hep saygıyla anılacak.
Bunlar gibi isimler daha var ama konumuz başka.
Madalyonun öteki yanı ise çok daha kalabalık. Aslında sayıları o kadar da çok değil bunların, ancak ülkedeki teorik söylemi kontrol ettikleri için sayıları çokmuş gibi gözüküyorlar.
Bunlar hayatlarını ilericilik söyleminin rantını yiyerek geçiriyorlar.
Kendi söylemlerinin başkaları tarafından sorgulanmasına hiç alışık değiller.
Bu sorgulanma sonucunda kendi ikiyüzlülüklerinin ortaya çıkacağını bildikleri için, söylemlerine en küçük bir müdahalede bile azgınlaşırlar.
Fikirlerinin sorgulanması kolay yapılamasın diye entelektüel bir üçkáğıtla ikilikler de yaratmışlardır yaşamlarında.
Kendileri ‘ilerici’. Onlara katılmayanlar ‘gerici’.
Kendileri ‘eşitlikçi, sosyal adaletçi’, diğerleri bunu tersi ve hatta gerekirse faşist.
Ülkedeki teorik söylemi de bu nedenle kontrol ediyorlar, çünkü kendilerini ‘doğru ’ olan tarafta diye tanımladıkları için herkesin bilinçaltında onları bir şekilde ciddiye alma endişesi var.
Onlar da bu endişeyi ilkesizce sömürüp, herhangi bir tartışma çıkar çıkmaz müthiş bir dayanışma içinde saldırganlaşarak sorgulanmayı daha baştan engelliyorlar.
***
İlhan Selçuk dün Cumhuriyet'te yazdı. Doğrudur, bu ülkede son 20 yıldır ‘lümpen-burjuvazi’ hákimiyeti var.
Ama ‘lümpen-burjuvazi’ kendi antitezini de beraberinde getirdi.
Lümpen-sosyalistler de sayıca çok arttılar.
Bu bir birikimin, tartışılmamanın sonucuydu ve dolayısıyla bugüne, bu sevimsiz duruma gelindi.
Şimdi bu iki sevimsiz grubun arasında kalmış olan insanlar var ve onlar gerçek çoğunluğu oluşturuyorlar.
Lümpen-burjuvaziye yapabileceğim bir şey yok. Onlarla ilgilenmek zorunda değilim ama lümpen-sosyalistler benim sorunum. ‘Eşitlik’ ‘adalet’, ‘hukuk’ gibi kavramlar bu lümpen-sosyalistlerin elinde piç ediliyor ve Türkiye'de gerçek sosyalist bir hareket güçlenecekse bu kavramları onların elinden kurtarmak gerekiyor.
***
Yılmaz Güney tartışması bu nedenle güzel bir başlangıç olacak. Ben bu konuda bu nedenle yazdım.
Güney'in yaşamının filmlerine yansımayan yönleri beni alakadar etmiyor.
Ben onun kötü film yaptığını, filmlerinde kendisine hayran olan genç insanlara yaşam hakkında son derece yanlış mesajlar verdiğini ve Türkiye'de lümpen-sosyalist birikiminin oluşmasına da hayli büyük bir katkı yaptığını düşünüyorum.
Onu ve bu birikimin oluşmasına katkıda bulunan diğer insanları tartışmalıyız.
Ben bunu yapmaya kararlıyım. Güney'in filmlerinin mesajı neydi, Mina Urgan'ın herkesin bayıldığı hatıraları beni neden bu kadar itti, Fatoş Güney'in basın toplantısında onun yanında olan Rutkay Aziz neyi temsil ediyor, Ali Sirmen fikir tartışacağı yerde neden yazısında yalan söyleyerek yeteneksizlik özelliğine bir de saldırganlığı ekledi, Atilla Dorsay neden yazı yazmayı beceremiyor, bütün bunları sırayla tartışacağım...
Paylaş