Paylaş
BAZI yazarlar vardır, yazılarında hep dengeleri gözetmek gereğini duyarlar.
Ikım kıkım yazılar yazarlar; o da üzülmesin, aman bu da kırılmasın derken.
Genellikle bu tür yazılar çok uzun saatler boyunca yazılır. Yazar her bir cümlesinde milleti kurtarma sorumluluğuyla hareket ettğini düşündüğünden adeta kasılıp kalmıştır.
Onun için bu tür köşe yazılarında hep tatsız tuzsuz cümleler okursunuz.
Eğer ısrarlı olup da yazıyı okumayı bitirdiğinizde, mutlaka ama mutlaka içinizden ‘‘Eeee ne var yani, niye bunları söyledi ki acaba’’ da dersiniz.
*
Ben bu tür ‘‘saygın’’ yazarlardan değilim.
Her bir yazımın tarihe mutlaka geçecek değerde bir belge olduğunu düşünmüyorum.
Vatan kurtarma niyetinde değilim. Dengeleri kollamak zorunda da hissetmiyorum kendimi.
Bu memlekette nereye baksan bir sürü dengesiz insan varken, ben neden ve kimin için denge gözetecekmişim? Dolayısıyla dengeci olmayı düşünmeye bile vakit harcamam.
Onun için de hızlı ve gönlümden geldiği gibi yazarım ve yazdığımı da kolay kolay değiştirme gereği duymam.
İçim de çok rahat böyle yaptığım için; hiç olmazsa politik düşünmeye başladığım 30 yıl boyunca davranışlarıyla, konuştuklarıyla, hatta varlıklarıyla bana manevi acı vermiş bulunan birçok insanla da böylece hesaplaşmış oluyorum.
*
Son esnaf olaylarıyla ilgili dengesiz düşüncelerim de şöyle:
Hayatta sokakta eylem yaparken görünce en fazla rahatsız olduğum kesim esnaftır benim.
Dünyanın hiçbir ülkesinde esnaf doğru dürüst bir siyasi fikre sahip olamamıştır.
Türkiye'de ise esnafın büyük bölümünün en rahat ettiği düşünce, ki bence bu düşünce bile değil, otoriter milliyetçiliktir.
Bazıları buna faşizm de diyor.
O nedenle onların sokakta eylem yapması, orada burada bağırmaları filan toplum açısından hiç de hayırlı değildir, bu biline.
*
Politik bilimciler etrafa şaşkın bakacaklarına, ah vah edebiyatı yapacaklarına, gözlerinin önünde olan biteni biraz bilimsel olarak araştırmaya başlasınlar.
Ne oluyor biliyor musunuz son günlerde? Tutucu esnaf kitlesinin oy desteği yavaş yavaş MHP'den tekrar Fazilet'e kaymaya başladı. (Bu tespiti ilk Tanıl Bora yaptı.)
Sokak gösterilerinin temel dinamiklerinden bir tanesi de bu.
Onun için hükümet iki dakikada esnaf problemlerinin üzerine gitti, beş dakikada düzenleme yaptılar, bunu çok da güzel şeymiş gibi açıkladılar.
Ne demek kardeşim süpermarketlerin şehir dışına taşınması!
Ortaçağda mı yaşıyoruz biz? Yani demokrasi anlayışımıza bakarsanız bence evet ortaçağda yaşıyor olabiliriz, ama halka çok daha ucuz alışveriş imkánını sunan süpermarketleri şehir dışına filan çıkarmaya kimsenin gücü yetmez, bu da bilinsin.
Bu memleket Allah'tan sadece esnaf kitlesinden oluşmuyor herhalde. Zaten ‘‘beş yıl’’ demişler yeni düzenlemenin yapılması için.
Türkiye'de bunun anlamı ne biliyor musunuz? İşler yatışınca bir iki sene içinde taşınma işini iptal edeceklerdir, bakın görün.
*
Asıl bir yasal düzenleme yapılacaksa Türkiye'de, sendika ve birlikler yasası değiştirilsin.
Sendika başkanı seçilen bir kişinin bu görevde en fazla beş yıl kalması ve süresi dolunca da işçiliğe veya hayatta ne yapıyorsa ona geri dönmesi yasa zoruyla sağlansın.
Bu yapılmazsa alternatif politikacı özentileri yaratılmış olur ve onlar hiç hakları olmadan siyasi kararlar filan vermeye başlarlar memlekette. İnsanın da sinirini bozarlar gayet tabii ki.
Alın Derviş Günday'ı. Ben kendimi bildim bileli o var etrafta ve hep de birlik başkanı. Keza Fuat Miras da öyle ve ben bu kadar uzun başkanlık filan yapmış olan insanların üreteceği hiçbir siyasi fikre olumlu bakmam.
Bunlar işe bulaştığı için, bakın görün, siyasi kriz daha da içinden çıkılmaz hale gelecek.
*
Bugünlük son lafım da hükümete. Çok komik durumdasınız, daha fazla espri konusu olmamak için hemen çekilmelisiniz.
Yahu, daha geçen gün dedim ki sigorta prim ödemelerinde yüzde 49'luk artış böyle dönemde uygulanamaz diye. İki-üç kişi slogan attı, hemen geri döndüler bu karardan.
Ya başta böyle abuk kararlar alma, ya da tükürdüğünü yalama, diyeceğim ama bunu anlayabilecek muhatap yok karşı tarafta.
Ve en soz söz: Esnaf şöyle kötü durumda, böyle kötü durumda. İyi anladık, yeter artık! Gazeteciler de çok kötü durumda, bu da bilinsin.
O yazarkasa attı lafını dinletti, biz de Başbakanlık önünde kalem mi kıralım yani, ne isteniyor ki?
Paylaş