Paylaş
Birkaç günlüğüne canım memleketimin sınırları dışındaydım. Eve döner dönmez, ilk önce havalimanında toprağı öptüm, sonra eve heyecanla koşarak, birikmiş Hürriyet gazetelerini okumaya oturdum.
İkinci gördüğüm başlık ‘‘WE ARE COMING’’di.
Panikledim birden. Hürriyet Gazetesi'nde olabilecek hemen her türlü şoka hazırlıklı olduğumu, artık kaşarlandığımı, bu gazetede hiçbir şeyin artık beni şaşırtamayacağını düşünüyordum.
Ama buna ben bile hazırlıklı değildim. Kolektif orgazmın haber vericisi olan bir haykırışı, neden başlık olarak attıklarını anlamamıştım.
Dünya tarihinde orgazm sadece ‘‘I am coming’’ olarak haber verilebilir. Bunun ‘‘We’’ olarak ifade edilebilmesi, hemen hemen hiçbir zaman gerçekleşmeyen, ancak var olduğu rivayet edilen, masal olarak anlatılan, hatta destanlara konu olan bir mucizevi olaydır.
Buna rağmen bizim başlıkta ‘‘We’’ şeklinde ifade edilen bir orgazm habercisinin bulunması tek kelimeyle şoke ediciydi.
Bu benim ikinci şoke oluşum. İlk şokumu bundan beş yıl önce gazetede yazarlığa başladığım gün yaşamıştım. O gün de Hürriyet'te benim gibi bir insanın bile yazar olarak ortaya çıkabilmesini aklım havsalam alamamıştı.
* * *
Tabii yanlış anlamışım. Bizim önemli gazeteciler İngiltere'ye gidiyorlarmış, onu haber veriyorlarmış.
‘‘We are going’’ deselerdi daha iyi olacaktı, o başlığı atsalardı hiç olmazsa benim kafam az karışırdı.
Ama olsun, sonuçta karışıklık çözüldü ya siz ona bakın.
* * *
Sakinleştikten sonra ‘‘We are coming’’ diyen insanları tek tek incelemeye başladım.
Yok olmaz, yanlış seçim yapmışlar.
Sonuçta maça gidiliyor, hem de belalı bir maça.
Gidenler ise en son kavgalarını büyük ihtimalle dört yaşında filan yapmış ve büyük ihtimalle o ilk ve son kavgalarında dayak yemiş olan yazarlardan oluşuyor.
Hatta Oktay Ekşi de var grupta. O da ilk ve son kavgasını dört yaşında yapmış. Ancak o yaşında bile yumruklarını konuşturmak yerine karşıdaki çocuğa ‘‘Sir, be a gentleman and behave yourself’’ (Bayım, lütfen centilmen gibi davranın ve kendinizi toparlayın') demekle yetinmeye çalışmış.
Gerçi kavga bilmeyenlerden oluşan bu grupta en şanslı olan kişi yine de Oktay Ekşi. Çünkü İngilizler, gruba bir saldırıda bulunsalar, ‘‘Lordlar Kamarası'ndan bir asilzade, bu grubun içine nasıl da karışmış, kurtaralım onu Türkler'in elinden’’ diyerek hemen onu korumaya alırlar.
Sonra da diğerlerini bir güzel pataklarlar.
(Önemli not: Gerçi giden grupta dayak yemesinin bence hiç sakıncası olmayan bazı isimler de var. Yok desem şimdi yalan olur. Hatta aralarında bir isim var ki, ben onu İngiliz lumpenlere bildirdim. İlla da birisini dövecekseniz bunu dövün dedim. Bakalım neler olacak, hep birlikte göreceğiz.)
* * *
Bunlar herhalde aranıyorlar; çünkü böyle bir olaya götürülmesi gereken tek isim listede yer almıyor.
Yahu Fatih Altaylı neden yok listede? Bir kavga çıksa, Fatih'in üstüne 15 İngiliz çullansa, ölmeden önce en azından sekizini boğar öldürür.
Üstelik Galatasaraylı da.
Ben gidecek olsam, o bahsi geçen 11 özel tim koruması yerine ‘‘Bana sadece Fatih'i yol arkadaşı olarak verin, komandolarınız sizde kalsın’’ derdim.
Hürriyet üst yönetimi, Fatih'i gidecekler listesine almayarak bir yönetim hatası daha yaptı.
* * *
Fatih'in gönderilmemesi için akla gelen tek neden, İngilizler'in değil de onun olay çıkaracağından korkuluyor olmasıdır.
Biliyorsunuz, Fatih tek başına Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatmak üzereydi, son anda Amerika büyük gayretle bunu önledi.
Kardak krizinden sonra ben Amerika'ya gittim. Bir öğle yemeğinde, Washington'da o anda Türkiye'yle ilgili gündelik kararları veren iki önemli bürokratla yemek yedim.
Adamcağızlar Kardak nedeniyle ruh hastası olmuşlardı. Kimbilir savaşı önleyeceğiz diye neler çekmişler; çünkü ikisinin de eli ayağı hálá daha titremekteydi.
Konu açıldı, ben Fatih'in adını söyleyince adamlar yarım saat içinde üçer duble votka martini içip ancak kendilerine gelebildiler.
Dolayısıyla o 11 kişilik grup yerine tek başına Fatih oraya gitseydi, hem İngilizler hadlerini bilirler, hem de Hürriyet Gazetesi ‘‘I am coming’’ diye başlık atarak çok daha gerçekçi, ayağı yere basan bir şekilde davranmış olurdu.
Paylaş