HUKUK, sadece birtakım kanun maddelerinden oluşan bir uygulama mekanizması değildir.
Hukuk nosyonu da sadece kanun maddeleri ezberlenerek edinilemez.
Bunun için hukuk eğitimi verilen okullarda hukuk felsefesi, sosyolojisi ve ekonomi biliminin de öğretilmesi, hem de iyi öğretilmesi çok önemlidir.
Felsefesi olmayan, sosyolojiden anlamayan bir insanın iyi hukukçu olması da imkánsızdır.
Çünkü iyi bir hukukçu olmanın vazgeçilmez önkoşulu insanda ‘‘adalet’’ kavramının son derece sağlam temellere dayanması, sağlam bir şekilde oluşmasıdır.
Adalet ve hukuk birbirlerinden farklı kavramlardır, hukuk adaletin olabilmesinin yolunu açar genelde ama bazen de bu yolu kapar.
Adalet kavramı ile hukuk sistemi çelişmeye başladığında, sistemde bu gerginlik yaşanmaya başlandığında gayet tabii ki gidilecek sadece iki yol vardır.
Ya hukuk sistemi adalet nosyonuna uygun bir şekilde yeniden düzenlenir, ya da adalet anlayışı hukuk sistemine uydurulur.
Káğıt üzerinde bu iki farklı yol arasında sadece nüans olduğu gibi bir izlenim doğsa da aslında bu iki farklı yol toplumların gideceği iki farklı sisteme de işaret eder.
Hukuk sisteminin değişen adalet nosyonuna uydurulması demokrasilere özgü bir gelişmedir.
Adalet anlayışını hukuk sistemine uydurmayı tercih eden toplumlar da otoriterdirler, çünkü bu tercih kaçınılmaz bir biçimde zorlamaları ve baskıyı da içermek zorundadır.
***
Genelde hukuk fakültelerinin birinci sınıfında anlatılması gereken bu tür kavramlarla dolu bir yazı yazmak zorunda kaldığım için okurlardan özür diliyorum.
Ancak ne yazık ki Türkiye'de olup bitenler oluşmuş beyinlere değil de daha henüz oluşmaya çalışan beyinlere hitap edecek şekilde yazı yazılmasını gerektiriyor zaman zaman.
Adalet kavramı tarih sürecinde değişir, hukuk sistemleri de değişir ama hukuk sistemindeki değişikliğe yol açan gelişme adalet kavramının toplumda değişmiş olmasıdır.
Bir anlamda adil olanın ne olduğu konusunda toplumda oluşan kanı, anlayış hukuk sistemini zorlar.
Bu zorlama sonucunda hukuk sisteminde değişim yapmamakta ısrar edildiğinde toplumlarda zaman içinde büyük bir meşruiyet boşluğu oluşmaya başlar.
Bu tür toplumlarda bazı kararların ‘‘hukuka uygun’’ olması bir süre sonra insanların gözünde hiçbir şey ifade etmemeye başlar çünkü ‘‘hukuka uygun’’ olan aynı anda adil de değilse toplum vicdanı o kararı kabul etmez...
Siz isterseniz sonuna kadar ‘‘Hukuka uygundur’’ diye tepinin ve isterseniz hukuka uygundur diye insanlara cezalar verin, onları hapse kapatın hiçbir şey fark etmez, toplum vicdanında suç oluşmamışsa sorgulanan hep ‘‘hukuk sistemi’’ olacaktır sonunda.
Bu da çok tehlikeli bir şeydir çünkü sonuç itibarıyla bir toplumu bunca çelişkisiyle, potansiyel çatışma ve kavgalarıyla bir arada tutan şey, sağlam bir hukuk sisteminin varlığıdır.
Adalet nosyonuna aykırılığı nedeniyle hukuk sistemi de darbe yerse uzun dönemde, sonuçta toplum bütünlüğü de tehlikeye atılır.
***
Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilen bir dizi karar hukuka aykırı mı değil mi tartışması yaşanıyor birkaç gündür.
Yanlış bir tartışma bence çünkü asıl sorulması gereken şey bu kararların adalet nosyonuna aykırı olup olmadığıdır.
Hukuk sistemimiz bilinçli olarak öylesine karmaşık hale getirildi ki bir karar karşısında isteyen istediği yorumu yapabiliyor ve işin kötüsü her taraf da haklı olabiliyor.
Demek istediğim şu ki Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaset dışı bırakılması için çalışanların aldığı kararlar büyük ihtimalle bazı kanunlara uygun da olabilir.
Ancak ideolojik çılgınlık yaşamakta ısrarlı olanlar dışında aklı başında hiçbir insanın ben bugün Erdoğan'ın bu aşamada siyasetten yasaklanmasına olumlu bakabileceğine, bunu vicdanında adil bir karar olarak kabul edebileceğine inanamam.
Memleketi yasaklarla yönetmeye kararlı olanların aldığı bazı hukuki kararlar hem hukuk sistemine inancı her geçen gün daha da azaltıyor, hem adil bir sistem olmadığı yolundaki inanç topluma yayılıyor, hem de bu nedenle de toplumda büyük bir meşruiyet boşluğu yaratıyor.
Dünya konjonktürü yaratılan bu boşluğun Türkiye'de geçmişte olduğu gibi zorlamalarla, güç kullanılarak doldurulmasını artık imkánsız kılmış durumdadır.
Meşruiyet boşluğu olan toplumlarda hep krizler olur ve o tür toplumların kendilerini toplayabilmesinin tek koşulu da toplumda adalet anlayışının yeniden yaygınlaştırılmasında yatar.
Ve bazen bazı kararlar hukuka uygun olsa bile onların uygulanmaması hukuk nosyonuna felsefesine uygun olur,.
Türkiye'de var olan meşruiyet boşluğunu doldurmak için elimizde bir fırsat vardı, ancak ne yazık ki bu Erdoğan'a yeni yasaklar getirilerek elden kaçırılıyor.
Akil insanlar hálá daha varsa bu ülkede onlara sesleniyorum, bu yanlış karardan dönünüz, ‘‘adalet duygusunun’’ zedelenmesine yol açarak Türkiye'de çok daha tehlikeli gelişmelere yol açabilecek adımları lütfen atmayınız.
***
Bitirirken okurlardan yine özür dilemek istiyorum.
Türkiye'de birçok kavram bence yeterinde tartışmaya açılmıyor.
Örneğin milliyetçilik, vatan sevgisi, hukuk, adalet, meşruiyet bu kavramların önemli olanları.
Tartışma olmadığı için de vatan sevgisi ‘‘Şunu asalım bunu keselim’’e hukuk nosyonu bilmem kaç numaralı kanunun bilmem ne bendine uygunluğa, milliyetçilik ‘‘En büyük Türkiye başka büyük yok’’ sloganına, adalet nosyonu ise bilek gücüyle sağlanan üstünlüğe indirgenebiliyor.
Tayyip Erdoğan hakkında alınmak istenen karar bırakınız adalet nosyonunun aykırılığını, düşünme yeteneği olan her insanı isyan ettirecek türde bir karardır.
Ve şunu burada yazdığımı unutmayın ki eğer uygulamadan vazgeçilmezse sadece bu karar nedeniyle o partiye oy verecek sayısında büyük artışa neden olunacaktır.
Çünkü Türkiye'de insanlar sistem kimi eziyorsa ona oy verecek ruh hali içindedirler.
Bu gerçeği Tayyip Erdoğan görüyor ama maalesef ona karşı olanların gözü kararmış durumda.