Hisleri araştıran kitap

DERİN okuma gayreti, kitaplara onlarda belki de bulunmayan anlamları yanlış biçimde yükleyebilir.

Orhan Pamuk'un son kitabı, ‘‘Kar’’ aslında okuyucuya ‘‘derin okuma’’ açısından en az davetiye çıkaran çalışması bir yandan.

Ancak öte yandan da iyi bir romanın tek hedefi olması gereken ‘‘hislerin araştırılması, anlamlandırılmaya çalışılması’’ açısından da o kadar derin bir kitap.

Sıradan insanlar tarafından son derece yoğun yaşanan farklı hisler, farklılıktan kaynaklanan bitip tükenmeyen çatışmalar, krizler, trajediler ve bu nedenle de bir türlü temelleri tam oturtulamayan toplum anlatılıyor bu kitapta.

***

Okuyucu bir romanı büyük ölçüde o romanda kendi yaşamından kesitleri arayıp bulmak için okur.

Bu kriterden meseleye baktığımda, okumamı bu açıdan yaptığımda kitaba son noktayı koyduğum anda tek hissettiğim şeyin çok ama çok derin bir hüzün olduğunu söylemeliyim.

Ben kendimi bildim bileli bu memlekette hisler çatışıyor.

Öldüresiye çatışıyor hem de.

İnsanlar kendi düşüncelerini, yaşam biçimlerini birbirlerine, gerektiğinde zor kullanarak da olsa empoze etmeye çalışıyorlar sürekli olarak.

Ve bu yüzden de memlekette sürekli bir hüzün var. Mutlu insanlar değiliz bizler.

His çatışmalarına girmek istemeyen, yalnız bırakılmak isteyen, yaşam biçimine, özeline dokunulmasını kabul etmeyen, kendi yaşam biçimini başkalarına empoze etmek gibi bir isteği olmayan, yoğun his çatışmaları nedeniyle şiddete her zaman eğilimli bir toplumda umutsuzca huzuru arayan insanlar da var bu ülkede ve onlar bence daha da mutsuz.

Onların tutunacak dalları hiç yok.

Kitabı bu grup içinden bir insan olarak okursanız son sayfayı okuyup bitirdiğinizde içinizde kaybedilmiş bir yaşamın derin acısını duymamanız mümkün değil.

Çünkü bir daha anlamışsınızdır ki sizin özledikleriniz hiçbir zaman olmayacak, bu ülkenin dinamikleri hep bu tür çatışmalarla belirlenecek, huzur hiç olmayacak ve bugüne kadar bir kavga vermişseniz eğer bazı şeyler için bir yerlerde onun da boşuna gittiğini tekrar hissedeceksiniz.

***

‘‘Kar’’, Kars'ta geçen bir roman. Bu yazıları yazmadan önce Orhan Pamuk'a sadece tek bir soru sordum, o da Kars'ı hiç görüp görmediğiydi.

Açıkça söyleyeyim görmedim deseydi daha da mutlu olacaktım çünkü dün de ucundan belirtmeye çalıştığım gibi onun son romanındaki stilini Saul Bellow'un stiline benzetiyorum ve o usta ‘‘Henderson The Rain King’’ adlı Afrika'da geçen romanını Afrika'yı hiç görmeden yazmıştı, belki bu durumda da aynı şey olmuştur diye hayal kurmuştum.

Romanda bir Turgut Bey karakteri var. Otel sahibi, eski solcu ve aşk hikáyesindeki kızın da babası.

Turgut Bey şehirdeki his çatışmalarından yılmış.

Kendi içine kapanmış. Otelden dışarıya adımını bile atmıyor. Biliyor ki ‘‘dışarıya’’ çıkarsa, yine istemediği çatışmaların içinde bulacak kendisini.

Ve bir kez dışarıya çıkınca da tahmin ettiği oluyor gayet tabii ki.

Ben en çok Turgut Bey karakterine yakın hissettim kendimi.

Ben de onun gibi yorgun hissediyorum, içimde yenildiğimi söyleyen hisleri duymazlıktan gelmeye çalışsam da bunun doğru olduğunu biliyorum, özele çekilerek toplumdaki trajediyi duymamaya uğraşıyorum ve tabii bunun da aslında yeni bir yenilgi olduğunu biliyorum.

Turgut Bey karakteri gibi çok insan var toplumda ve bunun yol açtığı sonuçları da, örneğin ‘‘Kar’’ romanında ön planda yer alan intiharlar gibi konuları da, bir sonraki yazıda düşüneceğim.

(Not: Dün tuhaf bir e-mail aldım. Ideefixe adlı bir kuruluş, kendilerine cevap verdiğim için teşekkür ettikten sonra satış ortaklığımın onaylandığını bildiriyordu. Anladığım kadarıyla birileri adımı kullanarak bu şirkete başvuruda bulunmuş. Ya da birileri satış ortaklığı filan diyerek adımı ticari bir işe bulaştırarak yazarlığımı kirletecek aklı sıra. Şirkete e-mail atarak durumu bildirdim, gazete yönetimine bilgi verdim, siz okuyucuların da durumu bilmenizi istedim. Ben sadece yazım karşılığı gazetemden maaş alırım, o kadar.)
Yazarın Tüm Yazıları