Serdar Turgut: Hiçbir şey değişmedi ki!

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Bir aile düşünün. Karı-koca iki günlüğüne Adana'ya gidiyorlar.

Şimdi bu ailenin hazırladığı bavul, aynı ailenin 30 günlüğüne çıktıkları Amerika gezisine götürdükleri bavuldan daha büyük, daha ağır olabilir mi Allah aşkına!

Hangi felsefi ekolden olursanız olun buna ‘‘olabilir’’ diye cevap vermek mümkün değil.

Yani tamam, felsefe çoğunlukla lüzumsuz sorulara cevap bulmak için çalışır.

Örneğin, ‘‘Bu masayı şimdi görüyorum, ama acaba bu masa gerçekten var mı?’’ sorusunu sadece filozoflar önemli ve anlamlı bulabilir.

Veya ‘‘Ben var mıyım, varsam neyim’’ diye bir konu atın ortaya, etrafta üç filozof varsa hemen bunu tartışmaya başlarlar saatlerce. Hatta tartışmanın belirli aşamasında sinirler iyice gerileceğinden ciddi biçimde kavga bile ederler.

Bu ve bunun gibi daha nice tuhaf soru nedeniyle birbirlerine kin tutmuş sayısız filozof vardır dünyada.

Bunca anlamsız laf kalabalığıyla demek istediğim şu: Saçma bir sürü sorunla boğuşmaya kaşarlanmış filozofların bile ‘‘Adana'ya iki günlüğüne götürülen bir bavulun, ABD'ye 30 günlüğüne götürülen bir bavuldan daha ağır ve büyük olmasına imkán var mıdır?’’ sorusunu inanılmaz derecede saçma bulacaklarıdır.

Neresinden ölçüp biçseniz, bu sorunun cevabının ‘‘evet’’ olması mümkün değildir.

Daha doğrusu ben yılbaşı öncesinde Adana'ya gidişimize kadar bu meseleyi bu şekilde ele alıyordum.

Tam o gün farkına vardım ki bilimde hiçbir şey net değil, hálá daha karanlık kalmış sorular, cevabı bilinemeyen meçhuller var.

Rana'nın hazırlamış olduğu bavulu gördüğüm anda gayet sakin dedim ki kendi kendime, ‘‘Evet bayım, iki günlük Adana gezisi için hazırlanmış bavulun, 30 günlük Amerika gezisi için hazırlanmış olan bavuldan ağır, hem de çok daha ağır ve büyük olması ihtimali gayet tabii ki vardır. Bu amprik bir şekilde ispatlanmış ve karşı çıkılması mümkün olmayan bir gerçektir bayım. Bilmem anlatabiliyor muyum salak bayım’’ dedim. Aynen bu şekilde konuştum.

***

Bavulu kaldırmaya çalıştığımda ilk aklıma gelen şey Rana'nın yılbaşı gecesi eğlenmemiz için bir kostümlü balo planlamış olduğuydu.

Kadının kanında işkence yapma içgüdüsü bulunduğundan, Prag'da en çok ilgiyle gezdiği mekán, ortaçağdan kalma işkence odalarıydı.

Burada, o dönemdeki askerlerin zırhlı kıyafetlerine pek de bayılmıştı.

Büyük ihtimalle Adana'daki yılbaşı partisi için bu zırhlı kostümlerden bir tanesini satın almış ve özel ulak postayla getirtmişti.

Bavulun bu kadar ağır olabilmesini başka hiçbir rasyonel gerekçeyle açıklamak mümkün değildi.

***

Korkarak açtım bavulunu.

Belki de beş-altı tane ceset vardı içinde, kimbilir?

Yani böyle bir durumla karşı karşıya kalsam katiyen şaşırmam da, haberiniz olsun.

Ceset yoktu, ama büyük kitaplarla doluydu bavulun içi.

Milli Kütüphane, Ankara'dan Adana'ya taşınıyor olsaydı bile yanlarında bu kadar fazla kitap götürebileceklerini zannetmiyorum.

Kitap sayısı o kadar fazlaydı ki bunları bir büyük TIR kamyonuna koysaydık, bizden en azından beş-altı bin dolar nakliye parası isterlerdi.

Allah'tan yılbaşı öncesinde bizden başka kimse Adana'ya gitmiyordu da uçak sağ salim havalanabildi.

Zaten başka yolcu olsaydı, THY'nin başında son derece ciddi bir stratejik mesele de olacaktı.

Çünkü bizim bavul dışında başka bir bavulun uçağa yüklenmesi mümkün olamayacağından, içinden çıkılması zor bir büyük sorun daha yaşanacaktı.

Kitapları niye götürdüğünü sormadım, çünkü eminim ki bunun cevabı son derece sinir bozucu olmalıydı.

***

Siz hiç, TIR'a yüklenmeyi hak eden ağırlıkta bir bavulu havalimanı girişindeki güvenlik aletine yüklemeyi denediniz mi?

Bu alet nedense yerden bir metre kadar yüksekte. Bunun mantıki nedenini bilmiyorum. (Bu aşamada, Uğur Cebeci'den bunun rasyonel nedenini bana katiyen açıklamamasını rica ediyorum. Bel benim belim, o kırılıyordu, başlarım rasyonel açıklamaya.)

Bu yükseklikteki bir güvenlik şeridine bavul yüklerken kimbilir kaç tane şehit verilmiş, kaç kişi sakat kalmıştır.

Yeni yüzyılda bu meseleyi de sonuna kadar takip edeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları