Paylaş
Şu soru aklıma takıldı: AGİT toplantısı boyunca Türkiye'de neden tek bir protesto hareketi bile olmadı?
Yani şimdi beni yanlış anlamayın, öyle sokaklarda kavgaların çıktığı ortamı filan aradığım yok.
Ayrıca herhalde bana ‘anti-Amerikan’ demek de doğru olmaz kanısındayım.
Ama bütün bunlar bir yana, bu memlekette, ne bileyim bir ABD'yi protesto edecek, yürüyüşler düzenleyecek en azından iki üç grup olmalıydı, değil mi ama?
Bu soruyla birlikte, buna bağlı ikinci bir soru daha var kafamda: Acaba protesto olmaması bizim ‘Batı’ kavramıyla olan bütün sorunlarımızı çözdüğümüz anlamına mı geliyor?
***
Son soruya ‘Evet’ diye cevap verebilmek mümkün değil.
Açıkça söyleyeyim, ben Türkiye'de bazı liderlerin protestoyla karşılanmamasını bizim memlekette demokrasinin iyi sınav alamamasına bağlıyorum.
Bu açıdan, televizyondaki görüntüler ne kadar itici olsa da Atina'da Başkan Clinton'ın büyük protestolarla karşılanması o ülkede demokrasinin bizden hayli gelişmiş olduğunu göstermektedir.
Eğer Türkiye'de gerçekten böylesine protestoyu akıl edebilecek tek bir grup kalmadıysa da durum böyledir...
Yok eğer ‘otoriteler’ tek bir protesto olmasın diye gerekli ‘önlemleri’ aldıysalar da durum böyledir.
Ki ben açıkça söylemeliyim ki ikinci olasılığın daha büyük olduğunu düşünmekteyim.
***
Bizimkiler AGİT toplantısı boyunca dünya liderlerine ‘müzedeki Türkiye’yi göstermeye çalıştılar.
Bunun en komik tarafını Emin Çölaşan yazdı.
Clinton deprem bölgesine götürülmeden önce yetkililer onun gideceği bölgede yine ‘önlem’ aldılar.
Yollar temizlendi, ziyarete açılacak bir iki çadır modern hale getirildi.
Gerekli rötuşlar yapıldıktan sonra Clinton oraya götürüldü.
Gerçekten komik bir olay bu, çünkü Clinton, dünyadaki herhangi bir noktayı uzaydan insanların suratını seçebilecek teknolojiyle gören bir yönetimin başında.
Deprem hakkındaki gerçekleri isterse Washington'dan çok da iyi görür.
Ama bizimkiler bu gerçekliğin tamamen dışında, içlerine kapalı bir hayal dünyası içinde yaşayıp gidiyorlar.
***
İnsani temizlik de yapıldı AGİT öncesinde. Dün Latif Demirci bunu çizgisiyle çok iyi anlatmıştı.
İki sarhoş Taksim'de kaldırımda oturuyorlar. Bir tanesi diğerine ‘Naaptın abi AGİT’te? Nerelerdeydin?' diye soruyor.
Bu tür ‘temiz ve sorunsuz Türkiye’ imajına uymayan insanlar ‘imajımız bozulmasın’ diye sokaklardan uzaklaştırıldı bir süre.
Dün baktım yine geri gelmişler.
Yürüyüş yolum üzerinde olan birkaç tanesiyle selamlaştık, tuhaf bir şekilde sevindim hayat normale döndü diye.
***
Yönetimdeki bu anlayış, Türkiye'nin gelişmişlik düzeyini zengin semtlerdeki süpermarket raflarına bakarak tayin etme ideolojisinin kardeşidir.
Çok mal var artık bu raflarda ve belki de New York'ta zor bulunan şeyleri bile buluyorsunuz.
Bir takım insanlar bu manzaraya bakarak, kendilerini kandırıyorlar. Bir tür oto-psikanaliz bu.
Sorunlardan kaçmak, temel gerçekleri unutmanın bir yoludur oto-psikanaliz.
Aynı anlayışın bireysel düzeyden çıkıp, devlet yönetimine yansıyan şekli de sokaklarının sorunsuz olduğu bir Türkiye imajı yaratmak için çaba göstermektir.
Nasıl ki süpermarket rafları ekonomide gittikçe fecileşen gelir dağılımı bozukluğunu örtbas edemezse.
Protestosuz, sokakları sorunsuz Türkiye imajı da demokrasideki geriliğimizin utancını örtemez.
***
Aslında bence AGİT'in en önemli yanı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Başkan Clinton ile yaptığı ortak basın toplantısında Türkiye'de bir işkence gerçeği olduğunu söylemek zorunda kalmasıydı.
Yani aslında bütün o sokak temizlikleri, sokakları sessiz ve sakin Türkiye yaratma çabaları, olası protestolara karşı alınan önlemler, ‘görüntüyü kurtarmak için’ verilen onca çaba birkaç cümleyle ayaklar altına alındı bir anda.
Bence iyi de oldu, çünkü Türkiyemizi daha da güzel bir ülke yapacaksak, kendimize yalan söyleyerek değil de gerçekliğin üstüne korkmadan giderek başarabiliriz bunu.
Paylaş