Paylaş
Birçok köşe yazarı gibi ben de zaman zaman devlet aygıtını acımasızca eleştiriyorum.
Özellikle büyük felaketler yaşandığında hükümetin ne kadar aciz kaldığı, mekanizmanın hiç doğru çalışmadığı yazılır hep.
Eleştirilerimizde kötü niyet veya olmayan bir şeyi yaratma çabası yok tabii ki.
Sonuçta ortada gitmeyen bir şeyler var.
Devlet mekanizması, sosyal konularda olduğu gibi tabii afet konularında da aksak bir şekilde tepki veriyor.
Belki de bürokrasi ve hükümet, yüzyılların, tarihimizin ağırlığını devralmış durumda.
***
Ancak eleştirilerin dozunu iyi ayarlamak gerekiyor.
Çünkü bazen büyük genellemeler yapılıyor ve bir kalemde yüzlerce, hatta binlerce devet görevlisinin yapmaya çalıştığı iyi işler silinip gidiyor.
Ankara'da Bayındırlık ve İskán Bakanı Koray Aydın ile görüştüm önceki gün.
Çok şey yazıldı, söylendi, devletin deprem sonrası tepkisinde yavaş olduğu, gerekeni yapamadığı konusunda.
Doğruluk payı yok mu bu denilenlerde? Tabii ki var.
Ama bir de madalyonun öteki yüzü var işin içinde.
Baktım da sonuçta insanların eviyle, yani hayatlarının en önemli parçasıyla ilgili kararları alan ve bu nedenle de kararları çok önemli olan bürokratlar inanılmaz derecede kötü koşullarda çalışıyorlar.
Eski binalar, eski odalar, kırık dökük koltuklar, yanmayan kaloriferler, nem kokan odalarda pırıl pırıl, namuslu ve devletin bir şekilde iyi işleyip, doğru kararlar vermesine hayatlarını adamış önemli insanlar mücadele veriyor her gün.
Ben Bayındırlık ve İskán Bakanlığı'nda bazı bürokratları ziyaret ederken baktım da, hálá daha o gün bile devletin başka kademelerinden yeni tasarruf tedbir genelgeleri gelmekteydi makam sekreterlerine.
O koşullarda, hem de yapılan işle katiyen orantılı olmayan bir maaş düzeyiyle, kendilerini düzgün tutup mücadele veren bu insanlarla alay etmek isteyen birileri yazmıştı galiba o yeni tasarruf genelgesini.
***
Sonra Bakan Koray Aydın ile görüştüm.
Tamam, belki hálá daha yapılanlar yetersiz olabilir, ama onun çalışma ritmini görünce, hiçbir hayati işe zamanında tepki vermeyen devlet imajı sarsıntı geçiriyor insanın kafasında.
Her akşam beşte bütün ekiplerden derlenen detaylı enkaz kaldırma raporları bakanın önüne geliyor.
Her şirketin nasıl çalıştığını bu raporlardan takip ediyor Bakan Aydın.
Hızı kesilmeye başlayan şirket varsa onları uyarıyor.
Kafayı takmış, bölgede bir an önce insanların prefabrik evlerine kavuşmasına.
Bunu anlatırken namuslu, kendisine saygısı olan siyasetçinin bu memlekette işinin nasıl da zor olduğunu görüyorsunuz.
Bakan, ‘‘Prefabrik ev sayısını yüksek hedeflesem, ihalenin kime gideceğini soruyorlar, sayıyı azaltsam bu kez iş yapmaz oluyoruz. Bir taraftan da insanlar, kışa girerken benden daha hızlı iş bekliyor. İş yaparken bütün bu dengeleri kollamak ve yanlış imajlar doğmasını da engellemek gerekliyor. Bence bu, fiilen problem çözmekten çok daha zor ve yıpratıcı bir şey’’ diyor
Bakandan bunu dinlerken birden bu memlekette yeni şeyler yapmak isteyen, genç ve namuslu insanların neden aktif siyasete atılmaktan korktuklarını da anladım.
O kadar insan yemeye hazır bir mekanizma ki siyaset ve evet medya da, bu tür insanları siyasete çekmeye ikna etmek kolay değil katiyen.
***
Bakan Koray Aydın, belki de çok fazla çıkar grubunun gözünü dikmiş olduğu bir bakanlığın başında bulunduğundan olsa gerek, siyasette ahlak sorununa çok kafa yoruyordu beraber olduğumuz 45 dakika boyunca.
Basit koyuyordu meseleyi. İşadamı olacaksan ol, ama siyasete atılacaksan işadamlığını unut.
Evet, aslında iş bu kadar basit, ama yine de Türkiye'de bir bakanın ağzından bunu duymak insanın içini biraz olsun rahatlatıyordu.
Bir tarafta olağanüstü zor koşullarda düzgün iş yapmaya çalışan bürokratlar...
Diğer tarafta düzgün fikirler üreten dinamik bir bakan.
Devlet hakındaki kötümserliğim birazcık olsun, geçici de olsa azaldı gördüğüm bu manzara karşısında.
Paylaş