Serdar Turgut: Henüz vukuat yok

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

SİZE bugün evliliğimle ilgili en son raporumu vereceğim. İsterseniz ‘‘Bana ne bundan’’ deyin, ‘‘Başka konu mu yok be kardeşim’’ diye söylenin, ‘‘Memleketin başka meselesi mi yok’’ diye horozlanın, ne yaparsanız yapın beni bu projemden vazgeçirmeniz mümkün değil.

Bıktım ya! Memleket meselesini yazıyorum, tepki yine aynen ‘‘Ne gerek vardı bunu şimdi yazmaya’’ oluyor.

Peki diyorum, bu sefer bir uç noktaya gidiyorum ve ‘‘penis’’ yazıyorum, ‘‘Bak şimdi, ne gereği vardı bu konuya girmenin’’ diyorlar.

Yurtdışından yazıyorum, memlekette konu mu kalmadı, diye söyleniyorlar.

Ben daha ne yapayım be! Sizin için burada saçımı süpürge yapmışım, çalışıyorum, didiniyorum.

Vallahi bir kafa koyarım, bir de yer vurur tamam mı, karışmayın bana!

* * *

Bugün taşınmamızın üçüncü günü.

Rana henüz hayatta, ben hálá daha intihar etmedim, çok fazla sayıda kaza gerçekleşmesine rağmen henüz bir sakatlık yok.

Tabii bütün bu dediklerim, bu anlattığım durumların önümüzdeki birkaç saat içinde radikal bir biçimde değişmeyeceği anlamına da gelmiyor.

Çünkü bu taşınma benim son yaptığım analizlere göre yedi-sekiz yıl kadar sürecek ve açıkça söylemek gerekirse, hayatta hiç taşınma gibi düşüncesi olmayan evli bir çifti bile 8 yıl birlikte yaşatsanız onlar da zaten birbirlerini öldürürlerdi büyük ihtimalle.

* * *

Aslında benim sinirlerimin bozulması, taşınmamızın 18'inci saatinde filan başladı.

Takriben sabaha karşı ikide, taşınmakta olan ve taşınacak bütün eşyanın sadece onda birinin bana ait olduğunu anladım.

Aslında bu oran çok daha yüksek, yirmide bir filan ama bunu gerçek oranında yazarsam sinirlerim daha da bozulacak, bundan korkuyorum.

Sinirlerdeki bozulmanın bundan sonraki aşaması tımarhane, buna eminim ve doktor, Rana'ya ‘‘Buna bakmayı taahhüt ediyorsan onu tımarhaneye götürmeyeceğiz’’ diye konuştuğunda, onun doktora ‘‘Aman götürün şunu başımdan, ne hali varsa görsün’’ diye cevap vereceğine de eminim.

Taşınan eşyadaki bu oransızlık çok adaletsizdi, yemin ediyorum.

* * *

Sinir bozulmasının ikinci aşaması, Rana'nın bana durup dururken, ‘‘Bak ne buldum’’ diye konuşması ve bir cisim göstermesiyle başladı.

Gözümdeki buğulanma geçince, bu cismin üzerinde etiketi hálá durmakta olan bir şapka olduğunu gördüm.

Yaklaşık beş yıl önce alınmış olan bir şapkada hálá fiyat etiketinin duruyor olması, bence felsefi bir abukluktur.

Rana'nın dolaplarında bu tür cisimlerden ‘‘BİNLERCE’’ var. Ve taşıma ekibi ile benim vaktimin tümü bunları sarıp kutulara koymakla geçiyor.

Fabrikada çalışan Şarlo gibiyim bu evde ve üstelik tarihin bir zamanlarında satın alınmış bu eşyaların ne kadar lüzmlu olduklarını da dinlemek zorundayım sürekli olarak.

Ve daha da kötüsü, fabrikada olduğu gibi burada bir paydos saati katiyen yok.

* * *

Üçüncü aşama ise, ki bence bu kopuş aşamasıydı -kopuş gerçekleşti ama vukuat henüz daha yok-, bizim evde binlerce mermer ve taş parçası olduğunu keşfetmemle başladı.

O kadar fazlaydı ki mermer ve taş parçaları, biraz da çimentomuz olsaydı, aha şuracıkta hemen bir ev inşa edip kendimizi öyle taşınma filan gibi banal konularla meşgul etmezdik.

Mermerlerin her biri çok ağır, bunu bilin istiyorum.

Rana bunların hepsinin gerekli olduğunu, çünkü bunların ‘‘numune’’ olduklarını anlatıyor.

Neyin numunesidirler bilemem, ancak yakında büyük bir deprem olursa bilin ki bunun sorumlusu, Rana'nın mermerlerinin yerküre üzerine yapmakta olduğu aşırı, ne aşırısı olağanüstü baskıdır.

Bilin ve suçluyu da başka yerde aramayın.

* * *

Doğal gaz bağlatmam için ikametgáh ilmuhaberi gerekiyormuş, kira kontratı yetmiyormuş.

Dolayısıyla şimdi 70 kilometre kadar bir seyahat etmem gerekiyor.

Üstelik ben araba kullanmayı da bilmiyorum.

Şimdi lütfen beni kendi halime bırakın, acılarımla baş başa yaşayayım.

Şunu bilin ki yıkıldım ve ayakta da değilim.

Haydi baş baş.

Yazarın Tüm Yazıları