Paylaş
Allahım sana şükürler olsun. ‘Kayıp Zamanın Peşinde’nin ikinci bölümünü de bitirdim.
Şimdi geriye sadece 10 bin sayfacık kaldı. Mutluyum ve gururluyum.
***
Proust'u en hakkını vererek okuyan insanlar manastıra çekilmiş rahibeler olmalı.
Çünkü fazla dikkatinizi dağıtacak dış etki olmamalı onu okurken.
Örneğin insan internette porno sitesine dalıp gitme ile Proust okuma arasında tercih yapmaya zorlanırsa ikinciyi seçme ihtimali daha kuvvetli olabiliyor. (Bu tercihle karşı karşıya kalınca istikrarlı olarak ikinci alternatifi seçenler de vardır mutlaka ama onlar deli oldukları için bugünkü yazımızın konusu dışında kalmaktadırlar.) Yani internet doğası gereği Proust'un talep ettiği duyarlılığa ve sabıra karşı, hatta düşman bile diyebiliriz.
Sonra genel yayın yönetmeni filan da olmamalı insanın yaşamında Proust okurken. Düşünsenize tam 20 küsur sayfa sürecek bir çörek yeme olayını okumaya başlamışsınız, genel yayın yönetmeni arayıp yazınızla ilgili bir şeyler söylüyor.
Bitti işte bir daha kitaba geri dönmeniz bundan sonra mümkün değil.
***
Bence Proust manastırdan sonra en iyi trende yolculuk ederken okunabilir.
Hem de çok uzun bir tren yolculuğu olmalıdır bu.
İki saatten sonra her tren istasyonu birbirine benzemeye başlar. Trendeki sesler de çok monotondur.
Bu ortam hiç bitmeyen çuh çuhlu kelimelerle dolu olan ve bazen de istasyonda mola bile vermeye gerek görmeden cümle kuran Proust'un romanlarını okumak için idealdir.
Proust da bunun farkındaydı zaten. Romanlarında hiç durmadan trenlerden, tren yolculuğundan, tren biletlerine bakılarak kurulan hayallerden bahsetmesi de işte bu nedendendir.
Şunu anladım ki ben hızlı okunan romanlardan yanayım.
Hızlı okunan roman hemen her defasında aynen hızla yazılan romandır da.
Georges Simenon günde 80 sayfa yazabiliyormuş. Günde 80 sayfa!
Müthiş bir şey bu.
Bu hızı nedeniyle 1924 ile 1931 arasında tamı tamına 190 roman yazmış
Rivayete göre bir keresinde Alfred Hitchcock, Simenon'a telefon açmış. Evdeki hizmetkár açmış telefonu.
Hitchcock, ‘Bay Simenon ile görüşecektim’ deyince hizmetkár ‘Özür dilerim efendim, Bay Simenon şu anda yeni romanını yazmaya başladı, telefona gelemez’ demiş.
Bunun üzerine de Hitchcock, ‘Hiç önemli değil, bitirmesini bekleyebilirim’ cevabını vermiş.
Simenon hızlı yazmasıyla öyle övünürdü ki bir keresinde Paris-Matin Gazetesi'yle bir gösteri için anlaşma yapmıştı.
Anlaşmaya göre Moulen Rouge'un penceresine tamamen camdan bir kafes konulacak.
Simenon bunun içene girip masaya oturacak, herkes onu vitrinde seyrederken yeni romanına başlayıp, bir haftada da bunu tamamlayacaktı.
Bu absürd olay neden gerçekleşmedi, anlaşma neden sonradan suya düştü bunu bilmiyorum.
Böyle şeyleri Hadi Uluengin bilir aslında. Ama ona da telefon açmaya korkuyorum çünkü yeni bir bebek sahibi olduğunu açıklarsa bu sefer şak diye düşüp bayılacağım.
Artık yeter ama yani!
***
Simenon vitrinde yazı yazma gösterisini yapmadı ama bir başka ünlü yazar Harlan Ellison bunu aynen yaptı.
Ellison çok ama çok meşhur bir bilim kurgucudur. Bilim kurguya yepyeni soluk getiren insandır.
Harlan kendisine yazar demez, yazıcı diye çağrılmayı isterdi (bu açıdan biraz da bana benziyor çünkü diğer yazarlar haftada beş yazı yazıp yoruldum diye söyleniyorlar ben ise 10 yazı yazıyorum ve üst yönetim hálá daha başka yerlerde yazı yazmamı filan talep ediyor.)
Bir gün o da bir kitapçının vitrinine oturdu.
Daktilosunun başına geçti ve kendisini izleyenlerden ortaya konu atmalarını istedi.
Örneğin birisi ‘Odadan gelen ses’ dedi değil mi.
Harlan biraz düşündükten sonra fırtına gibi tuşlara vurarak üç sayfalık oldukça da güzel olan bir hikaye yazıp, fikri ortaya atan kişiye bunu hediye ediyordu.
Böyle bir günde 30'a yakın hikáye yazdığı söyleniyor.
*Ê*Ê*
Ben de hızlı yazarım aslında. Örneğin çarşamba günleri dört ayrı yazı yazmam gerekiyor, iki saatte bitiriyorum hepsini.
Ama bunu kimseye de açıklamıyorum. Hele gazeteden birileri ararsa o gün ne kadar çok yorulduğumu anlatıp, maaşımın azlığından şikáyet ediyorum.
Proust, Harlan Ellison'un denediği vitrinde yazma olayını deneseydi ilk fikri aldıktan sonra yazmaya başlar ve ilk romanını 15 yıl içinde filan bitirirdi mutlaka.
Proust'dan daha yavaş yazan bir de Hadi var. Hadi, yukarda anlattığım gösteriyi yapmaya girişseydi onun için vitrine konulacak cam bölmenin içinde sadece daktilo olması yetmezdi.
Daktilonun yanında yazıyı bitirinceye kadar Hadi'ye gerekebilecek Prozac ve bunu benzeri sakinleştiriciler, üç paket sigara, içmese de bakabileceği Pinot Noir şişesi, dolby stereo yayından caz müzik ve bir adet de kedi olmalıydı. Ayrıca masası da büyük olmalı, çünkü masanın üstüne çocuklarının resmini de dizeceği için öyle normal yazarlara yetecek masa ona katiyen yetmez.
Paylaş