TÜRKİYE'de uzun süredir yaşanmakta olan toplumsal ruhsal dengesizlik, her şeye damgasını vurmaya devam ediyor.
‘‘Salkım Hanım'ın Taneleri’’ tartışmasında bir şeyi siz de hissettiniz mi bilmiyorum.
Bu memlekette biraz okumuş yazmış bir insansanız, hayat hakkında azıcık eleştirel olma iddiasındaysanız, o zaman milliyetçi olma şansınız kalmadı demektir.
Çünkü bizde ‘‘milliyetçi’’ olduğu iddiasıyla ortaya çıkan insanlar, mesele ne olursa olsun konular hakkındaki görüşlerini öyle kaba saba, öyle içeriksiz, öyle omurgasız, öyle niteliksiz, ortalama zihinlere yönelik ifade ediyorlar ki, bu şekilde olmayan insanların da milliyetçi olabilme imkánları kalmıyor.
Bu da Türkiye'ye yapılan en büyük kötülük aslında ve memleket hakkında her durumda esip savuranlar, ne yazık ki kendi elleriyle yaratmış oldukları bu durumun farkında değiller.
***
Bakın şimdi önümüzde yeni bir sorun var.
Bunun büyük bir mesele olacağı yolunda işaretler şimdiden gelmeye başladı.
Tarihimizde yaşanmış Ermeni meselesiyle ilgili bir film yapılıyor.
Bu film yakında gösterime girecek.
Zihinleri sıradan çalışan ve sıradanlığa hitap etmekten başka bir şey bilmeyen insanlar, daha şimdiden filmi yasaklatma gibi abuk bir kampanya başlattılar.
Bu tür esip savurmalar, cahil cühela takımına heyecan veriyor gayet tabii ki.
Onlar, ‘‘Türkiye filmi nasıl yasaklatacak?’’ sorusunu sormuyorlar kendilerine. Büyük ihtimalle sadece Türkiye'de oynatılmasını yasaklayacaklar ve biz kendi kendimize alkışlayıp oturacağız yerimizde.
Bunu dünya ölçeğinde yasaklatabilmenin tek yolu var; o da Anayasa'da bir değişiklik yaparak ‘‘Türk Danıştayı'nın aldığı kararlar dünya ölçeğinde geçerlidir’’ maddesini eklemek.
Bu da pek pratik değil en azından. Dolayısıyla ‘‘yasaklatalım’’ kampanyası, saçma sapan fikirlerle dolu insanların baştan yenilmeye mahkûm bir hareketi, o kadar.
***
Türkiye'yi eleştiren fikirlerden, hareketlerden, hatta düşmanca örgütlenmelerden hayatım boyunca hiç korkmadım.
Çünkü bunlara karşı söyleyeceğim bir fikrim, bir tavrım, onlarla tartışacak birikimim var. En azından böyle olduğunu düşünüyorum, böyle olması için çalışıyorum, kendimi böyle algılıyorum.
Bu bir süreç. İnsanın kendi kendini oluşturma, yenileme süreci hiç bitmeyen bir uğraş gerektiriyor.
Gelişmesini bir noktada, hem de bayağı erken bir aşamada kesmiş insanlar, ‘‘Biz en büyüğüz, Türkler hata yapmaz, biz harikayız’’ diyebilir ve bununla da mutlu olurlar.
Bu tür lafları duymak bile beni mutsuz ediyor; çünkü hálá böyle zihinsel debelenmelerin olduğu bir toplumda, insanların, o toplumu hiç hak etmediği bir şekilde kendinden şüphe etmeye sürüklediğini görüyorum.
***
Ermeni meselesinin ele alındığı filmi Atom Egonyan yapıyor. Kendisi modern zamanların en yetenekli direktörlerinden bir tanesidir, önde gelenidir hatta.
Her filmi bir sanat eseridir onun ve derinliğe sahiptir.
Hazırladığı son filmi, kendi kişisel tarihinden parçalar da taşıyacağından, çok daha çarpıcı olacaktır mutlaka.
‘‘Yasaklansın, önlensin’’ diye abuk sabuk konuşulacağına, bir film eseri olarak büyük ihtimalle mükemmel olacak bu filmle ilgili ‘‘film gerçeği nedir, hayatla bağlantısı nedir, hayatın gerçekliği ile onu anlatma iddiasında olan film gerçeği arasındaki ilişki nasıl kurulmalıdır’’ kavramlarını tartışmaya hazırlanalım.
Bunu yapmayıp da ‘‘Filmde anlatılan her şey yalandır’’ diyen diplomatlarımızla bu işi çözmeye çalışırsak, dünya bizimle sadece alay eder.
Beklediğim gibi film güzel çıkarsa, sanat insanlarımız bunu kabul etsin, dünya platformlarında bunu söylesinler, bilim adamları başka tartışmalara girsinler.
Böyle bir ülke hayal ediyorum, ama bir Türk filminde, kadına tecavüz eden kişinin mesleği askerlik olduğu için, filmi Türk ordusuna hakaret sayan beyinlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede bunların gerçekleşmesi de imkánsız gayet tabii ki.