Halk Cumhuriyeti'ni sevsinler

HABERİ BBC'de izledim.

Dünyada mide ve böbrek kanserinin en yoğun olarak yaşandığı ülke Çin Halk Cumhuriyeti'ymiş.

Devletin kurduğu fabrikaların atıkları, istisnasız hemen her durumda halkın içtiği, kullandığı suya bulaştığından, korkunç bir salgın gibi yaşanıyormuş bu kanser türleri Çin'de.

Düşünsenize, kendinizi bir ‘‘Halk Cumhuriyeti’’ diye öne süreceksiniz, ezilen sınıfları savunan teoriyi sahipleneceksiniz ve sonra da halkı ezmekle yetinmeyip artık dolaylı yoldan öldürmeye başlayacaksınız.

Ne kadar mide bulandırıcı bir sistem bu değil mi?

***

Marksizm'in temelinde bu çelişki daima oldu.

Teoride birçok değer savunuldu, çok tutarlı görünen ağırlıklı laf edildi.

Ancak iş bütün bu söylenenleri pratiğe dökmeye gelince, edilen laflar, teori bir tekmede yana itildi.

Bu zaten biliniyor, bunun üzerinde çok laf söylendi, çok kafa patlatıldı, biliyorum ama bu son olay, çok çarpıcı ve utanç verici olduğu için meseleyi bir kez daha hatırlamakta, düşünmekte yarar var bence.

İktidardayken aynen bir faşist rejim gibi davranılmaya başlanması, Marksist teoriye inananların bir trajedisidir aslına.

Teoride ortaya konulan tutarlı argümanlar, eleştiriler hiçbir zaman gerçek yaşamda, iktidardayken yansımasını bulmamış, yaşam teoriyi hep ezip geçmiş ve bu çelişki de anlamlı bir siyaset olarak solu içinden sürekli yiyip bitirmiştir.

Sonunda da gelinen noktada Marksist sol, her zaman eleştiren, eleştiride hep haklı olan, ama eleştirdiğinin yerine ne koyacağını da tarihsel süreç içinde adım adım bilememeye başlayan bir trajik hal almıştır.

Bugün sol düşüncede olan insanların yaptıkları en iyi şey eleştiridir. İnsani olan her tavır, her düşünce onların eleştiri mekanizmalarının hedefidir.

Arada doğru laflar da söylenir, ancak iş ‘‘peki ne yapılacak, alternatif nedir’’ diye sorulunca da, daha önceki tarihsel deneylerde söylenen ve iktidara gelinince de tekmeyle yana itilen laflar tekrarlanır yine.

Bunun bir kısırdöngü olduğunu, çıkışının olmadığını ilkeleri savunanlar da bilir; ancak teori o kadar güçlüdür, onu da terk etmek o kadar zordur ki, bu çelişkiyle kendi kısırdöngülerinin içinde yaşamak zorundadır insanlar.

***

Teori ile pratik arasındaki bu kopukluk, Marksistler tarafından ‘‘reel politik’’ kavramıyla anlaşılmaya çalışılmıştır.

‘‘Reel sosyalizm’’ kavramı, bir anlamda var olan sosyalist rejimlerin yaptıklarının, kendi halklarına karşı acımasızlığının teoriyi bağlamaması gerektiğini düşünerek oluşturulmuştur. Umulan da budur.

Gerçekten teoride söylenen onca güzel sözden sonra pratiğin bu derece acımasız oluşu, teoriye yapılan bir tür hakarettir de.

Ama o iktidar ‘‘reel’’, bu iktidar ‘‘reel’’ derken, onlar bizi bağlamaz denilirken, sonunda teorinin atıf yapabileceği tek bir deneyim de kalmadı ortada.

Bunun teoriyle ilgili kuşkuları da ortaya çıkarması zamanı artık gelmedi mi acaba?
Yazarın Tüm Yazıları