BAŞTAN söyleyeyim, ben futbol konusunda fazla bilgi sahibi olan bir insan değilim.
O yaşamdaki olayları da pek fazla takip etmem.
İlhan Mansız'ın adını ilk kez 10 gün kadar önce duymuş olduğumu söylersem eğer, durumun vahimliğini anlarsınız tahmin ediyorum.
Bu durumla övünmüyorum, futbol hobimin olmaması nedeniyle ‘‘tadamadığım keyiflerin’’ farkındayım, ama ne yapalım durum böyle işte.
Çocukken fanatik Galatasaray taraftarıydım, sonra araya uzun yurtdışı yaşamlar girince o hissi de kaybettim.
Tekrar futbol izlemeye Galatasaray'ın UEFA şampiyonu olduğu günlerde başladım, şimdi sadece bizim takımların yabancılarla maçlarını ve milli takımın maçlarını, fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum.
* * *
Durum böyle.
Bunları yazdım, çünkü şimdi gireceğim konuda edeceğim lafların konuya oldukça uzak bir insan tarafından ediliyor olduğunu bilmenizde yarar var.
Açıkça görülüyor ki Hakan Şükür profesyonel yaşamının en kötü dönemlerinden bir tanesini yaşıyor.
Bunu anlamak için onun mesleği hakkında çok da fazla teknik bilgiye sahip olmak gerekmiyor.
Her meslekte, her insanın başına gelebilecek bir süreci yaşamakta o şimdi.
Ben bu süreci ‘‘düşük dengede kısırdöngü’’ kavramıyla açıklamaya, anlamaya çalışıyorum.
Hani yazar vardır mesela, hayatı boyunca çok güzel yazılar yazmıştır..
Ama bir gün gelir, yazısını yazmak için masasının başına oturur ve kelime çıkamaz elinden...
Görünmeyen, maddeten olmayan ama son derece de gerçek olan bir bloka çarpar zihni.
Düşük dengeye düşer yazar o anda.
Yazamaz bir türlü, yazamadıkça daha çok yazmaya uğraşır ama eskiden uğraşarak yazmaya alışık olmadığından bu uğraşı da onun daha fazla yazamamasına yol açar aslında.
Kısırdöngü başlar.
Yazar bir süre sonra kendisine acımaya başlar, kızgınlıklar ortaya çıkar, eskiden aklına bile gelmeyen hesaplaşmalara başlar, yazamamanın acısını hem kendinden hem de başkalarından çıkarır.
Kısırdöngü daha da çeker içine kendisini.
* * *
Her meslekte olabilir bu durum.
Özellikle psikolojisi oynak olan, tepkili olan insanlarda sıkça görülebilecek bir durumdur da bu.
Ben de yaşadım böyle bir durumu mesela.
Yıllar önce gazeteciliğe başlama yıllarımda, bir defasında muazzam bir düşük denge kısırdöngüsü sürecine girdim.
Her gün en azından bir haber yazmam gerekirken, gazeteye gelir ve hiçbir şey yapmadan oturmaya başlardım.
Yaklaşık dört ay sürdü bu halim.
Ertuğrul Özkök dayandı bu duruma, tahammül etti ve bekledi.
Neden bekledi, neden tahammül etti, bunu açıkça konuşmadık hiç ama tahmin ediyorum ki o da bu düşük denge kısırdöngü hapishanesinin yakında yıkılmak zorunda olacağını biliyordu.
Belki de onun da başına aynı şey başka ortamlarda gelmişti de o nedenle tahammül edebildi duruma.
Sonra bir gün aniden çıktım mesleki komadan.
10-15 gün içinde beş-altı adet sürmanşet olan haber yazdım gazeteye.
* * *
Hakan Şükür şu anda böylesine bir düşük denge kısırdöngüsü içinde bence.
Bunun tipik sendromlarını ortaya koyuyor.
Mutsuz, tepkili, sinirli ve kendisine acıyor.
Olan biteni haksızlık olarak görüyor, bunları hak etmediğini de düşünüyor.
Bence haklı da, çünkü hiçbir insan mesleki açıdan düşebileceği bir düşük denge durumunda onun maruz kaldığı saldırıları katiyen kaldıramaz.
Saldırılar sürerse de normal olarak geçici olması gereken bir durum maalesef sürekli hale gelebilir, Hakan'ı mesleki açıdan tamamen yok edebiliriz.
Sahip çıkılmayı bekliyor o şimdi. Birilerinin ona inandığı mesajını iletmesi, düşmüş olduğu geçici durumdan çıkış yolunu açması ve yanında sağlam durması gerekiyor.
Bunu kim yapar bilmem. Belki Fatih Terim açar bir telefon, belki Hıncal bir yüreklendirici yazı yazar. Veya ne bileyim ben hepimiz birden ‘‘Haydi aslanım, unut olan biteni de göster artık kendini’’ demeye başlarız.
Şunu unutmayın, Hakan Şükür düşük dengedeki kısırdöngüden çıktığı anda muhteşem olacak, bu kesin.