ARANIZDA hafta sonunu denize girerek... Piknik yaparak....
Evde keyif çatarak...
Veya birkaç arkadaşıyla buluşup güzel sohbetler yaparak geçirenler çoğunluktadır mutlaka.
Çünkü sizler normalsiniz, benim gibi kafayı yemiş bir hıyar değilsiniz.
Ve benim aksime, tahmin yeteneğiniz de gelişmiş durumda, kapasitelerinizin farkındasınız ve bu yüzden de kaldırma olanağınız kesinlikle olmayan yükleri omzunuza davet etmek gibi garip bir ádetiniz de yok.
Dolayısıyla ben böyle, siz öyle olduğunuzdan, siz akıllı insanlar hafta sonunda keyif yapar dururken ben neredeyse üç gün boyunca hiç durmadan tıklayıp durdum, ama bütün bu tıklamalarım da fayda etmedi. Çünkü daha tıklanacak çok şey olmasına rağmen benim gücüm pazar sabah saatlerinde tükenip gitti.
* * *
Sevgili okurlar.
Hayatta yazmış olduğum en önemli yazı olmamasına rağmen, ‘‘Dininizi Değiştireceksiniz, Başka Çareniz Yok’’ başlıklı yazımın her Türk vatandaşı tarafından okunmasını sağlamak gibi tamamen rasyonalite dışı bir işe girişmiş durumdayım bir süredir.
Bu tür belaları neden üstüme alıyorum bilmiyorum, gizli bir intihar dürtüsü olmalı bende.
Yazı işlerinin ‘‘Görünmez Eli’’ tarafından yazı, dünya tarihinin en iddialı başlıklı ama en abuk içerikli makalesi haline getirilince bu ebleh kardeşiniz geçen cuma vatandaşlara bir çağrı yaparak, ‘‘İsteyen olursa bana e-mail atın. Yazının mutasyona uğratılmamış halini size göndereceğime söz veriyorum’’ diyerek, yol açtığı sonuçlar itibarıyla bir süre sonra ‘‘tek cümlede bir insanın başına almayı başardığı en büyük bela’’ kategorisinde dünya literatürüne rekor olarak geçecek bir şey söyledim.
Ve sonra sözümde durmaya son derece kararlı olarak bilgisayarın başına oturdum.
* * *
Bir, beş, 50, 100, 200 gidiyoruz sevgili okurlar.
Ben yazıyı atılan mektuplara ekleyip onları adrese geri gönderdikçe toplam mektup sayısında azalma da olmuyor; aksine ben her elemeyi yaptığımda gelen mektup sayısı hız ve miktar olarak daha fazla olduğundan dev bir problem kelimenin tam anlamıyla ‘‘kendim ettim kendim buldum’’ prototip belası olarak hızla üzerime üzerime geliyor.
Her mektuba cevap verişte zincirleme olarak birçok işlem yapmak zorundayım, bunu da hatırlayın lütfen.
İlk önce ‘‘Acep ne demiş’’ diye gelen mektubu açıp bakıyorum. Acaba sövüyor mu, övüyor mu, yoksa beni nasıl öldüreceğini mi anlatıyor veya acaba bir şair adayı daha mı şiir yollamış bunu anlamam gerek.
Eğer ‘‘Göndereceğinize söz verdiğiniz yazıyı istiyorum’’ diyorsa o zaman ‘‘cevap’’a tıklıyorum. Birinci hareket bu.
Sonra ‘‘dosya ekle’’ tık, etti mi iki.
‘‘Dosya ara’’ üç. Dosyanın üzerini tıkla dört. Dosyayı ekle beş. ‘‘Başka eklenecek dosya var mı’’da ‘‘hayır’’ tıkla, etti altı. Cevap bölümüne gel ve mektubu yolla, etti yedi.
Son sayıya bakmadım ama bin mektup geldi desek, toplam yedi bin hareket yapmam gerekiyor.
Bütün bunlar olurken biraz ötede ağlamaya başlayınca sesi çok vahim bir kazadan önce ağır yüklü bir TIR'ın yaptığı son derece tiz ve acı ve de yüksek oktavlı ve de daha nasıl anlatsam bilemiyorum ki son derece sinir bozucu fren gibi olabilen bebek de bağırıp duruyor.
Uyku uyumuyorum zaten; bu ádetimi de tarihin çöplüğüne attım. Hem gece hem de gündüz ayakta durmak zorunda olan Kont Drakula sendromu yaşıyorum. Her şey bir yana, üstüne üstlük bebeğin düşmüş olan göbek bağını Afet (köpek) yemeye çalıştığı için onu da fazla ses yapmadan bu arada öldürmem gerekiyor.
* * *
Sonuç itibarıyla 200'üncü mektupta yani 1400 hareket sonra, pes ettim.
Ve başıma bu belayı sarmış olan üst düzey yöneticilere telefon açarak ‘‘Hayatta bir kez ve büyük ihtimalle de son kez bana bir iyilik yapmalarını, şu lanet yazıya Hürriyet internet sayfasında pazartesi günü bir küçük yer vererek beni bu korkunç yükten kurtarmalarını’’ istedim.
Büyük bir sürpriz gelişme yaşandı ve sonuçta benim işime yaraması muhtemel bir öneriyi üst yönetim, gazete tarihinde ilk kez kabul etti.
Dolayısıyla mektubuna cevap vermeyi başardıklarıma selam olsun, başaramadıklarımı da buradan öpüyorum ve eğer zahmet olmazsa Hürriyet internet sayfasına davet ediyorum herkesi.