Paylaş
Başbakan Ecevit, sel felaketini ‘‘yerinde izlemek’’ üzere bölgeye gitti.
Bizim devlet geleneklerine uygun bir şekilde valiyi de ziyaret etti.
Vali, makam koltuğunu ona verdi, kendisi yana çekildi. Ecevit her zaman olduğu gibi son derece kibar olduğundan koltuğa oturmadı, o da valiyle birlikte ayakta kaldı.Vali bir sunuş yaptı, olan biteni anlattı.
Sonra da sözü Ecevit'e verdi.
***
Bundan sonra olan bitenleri televizyonda yayınlamasalardı eğer, mümkün değil yazamazdım.
Hálá daha izlediklerimi hatırladıkça içim bir tuhaf oluyor.
Ecevit, sel felaketi yaşanan bölgede deprem olduğunu zannediyor. İki cümlede bir ‘‘deprem, deprem’’ deyip duruyor.
Odada bulunanlar büyük bir sıkıntı içindeler.
Rahşan Hanım da belli üzülüyor ama sonuçta konuşan bu memleketin başbakanı, o anda müdahale etseler belki de başka yanlışlıklar yaşanacak.
Vali nihayet dayanamıyor, uzanıyor, masadan bir káğıt alıyor.
Odada bulunan kameralardan ne yaptığını gizlemeye çalışarak káğıda ‘‘Deprem değil sel’’ diye yazıyor.
Yavaşça bunu Ecevit'in önüne koyuyor.
Ancak Ecevit bunu da fark etmiyor.
Yine sel diyeceğine deprem diyerek anlatmaya devam ediyor olayı.
***
Bakıyor ki olacak gibi değil, Rahşan Hanım meseleye müdahale ediyor.
Ancak bu da kolay olmuyor. Birkaç kez sesleniyor kocasına. Bülent Bey seslenildiğini de fark edemiyor. Birkaç denemeden sonra Rahşan Hanım başarıyor dikkatini çekmeyi Bülent Bey'in.
Arada masa olduğu için ‘‘Gel bir dakika yanıma, gel gel’’ diyor Rahşan Hanım. Eliyle de gel işareti yapıyor. Bülent Bey'in biraz yana kayıp masanın üzerinden hafifçe eğilmesi gerekiyor.
Anlamıyor veya duymuyor denileni, bu kez Rahşan Hanım biraz daha yüksek sesle dediğini tekrarlıyor. Bülent Bey yana doğru yürümeye çalışırken sendeliyor, düşecek gibi oluyor.
Nihayet eğiliyor karısına doğru, Rahşan Hanım ona ‘‘Deprem değil, sel felaketi’’ diyor.
Bülent Bey biraz duraklıyor bunu duyunca. Sonra konuşmasına devam ederek bu sefer yaşanan felaketi nihayet doğru tanımlamaya başlıyor.
***
Olay bu kadar. Yaşanan şey üzücüydü, insanın içini buruyordu ve dediğim gibi televizyonda yayınlamasalardı bu görüntüleri, bunu sadece ben görseydim büyük ihtimalle de yazmazdım bu yazıyı.
Sayın Bülent Bey.
Sizden böylesine kişisel bir konuda yazı yazmak zorunda kaldığım için gerçekten özür diliyorum. Rahşan Hanım sizden de diliyorum.
Her insanda olabilecek bir şahsi sorunu böylesine kamuya mal etmek benim hayat anlayışıma gerçekten uymaz.
Özellikle sağlık konularında daha da dikkatliyimdir. Ancak Bülent Bey, siz bu ülkeyi yönetmek iddiasındasınız. İsterseniz benim hayatımı bir dakikada cehenneme çevirecek güç var elinizde.
Bir kararınızla bu ülkeyi savaşa bile sokabilirsiniz. Bu nedenle, özellikle de olayın daha önce televizyonda yayınlanmış olduğu gerçeği bir nebze olsun yüreğimi rahatlattığı için bu konuyu tekrar gündeme getiriyorum.
Son derece önemli bir sorun var ortada ve bu konuyu sadece siz çözebilirsiniz. Ya kendi sağlığınızdaki sorunu bize açıkça anlatın, bizimle paylaşın meseleyi.
Ya da bir şey yokmuş gibi davranmayı, genç görünmeye çalışmayı bırakarak kendi kontrolünüzde bir süreci başlatıp yerinizi başka bir isme devredin.
Bizim gibi ülkelerde yönetimi elinde tuttuğu söylenen kişi sağlık nedenleri ile bir yönetim boşluğu yaratırsa devamlılık sağlanacak diye, muhakkak bazı insanlar yaratılan bu boşluğu bir şekilde doldururlar.Türkiye'de de durumun böyle olduğu şüphesi hayli yaygın. Siz de bizler gibi olan biteni seyrediyorsunuz, biz olan bitene sövüyoruz, siz ise terbiyeli olduğunuz için iki günde bir ‘‘üzüldüm’’, ‘‘yadırgadım’’, ‘‘içime sindiremedim’’, ‘‘yakıştıramadım’’ gibi laflarla seyretmek zorunda olduğunuz olaylara her şey olup bittikten sonra dramatik yorumlar getiriyorsunuz.
Böyle bir duruma lütfen izin vermeyin. Sanmayın ki bunu sadece sizin kişisel gururunuzu düşünerek talep ediyorum. Bir insan çok ısrar ederse bu durumda hálá daha devam etmeye, kendini düşünmezse ben de sonunda ‘‘Ne yaparsa yapsın bana ne’’ der, çıkarım işin içinden. Ve sizi seyretmeyi sürdürürüm.
Ancak siz bu şekilde devam etmek kararlılığında olursanız benim hayatım daha da kötüleşecek, asıl korkum bu.
Rica ediyorum bir düşünün dediklerimi.
( Okuyuculara not: Pazar yazımda Hasan Cemal hakkında müthiş bir ifşaatta bulunacağım. Azzz sonra...)
Paylaş