Bunu ‘‘vatan kurtarma’’ gibi soyut bir neden için değil kendimizi kurtarmak için yapmak zorundayız. Çünkü bizim geleceğimiz, mutlu olabilmemiz, Türkiye'nin mutlu olmasına bağlı.
Egoist olduğumuz için ülkemizi mutlu yapacağız. Kaçıp gitmek zorunda olanlar için de bu böyle. İnsanın vatanı kalbindedir ve fiziksel olarak ona uzak olsanız da hep yanıbaşınızdadır.
Dolayısıyla unutup da kurtulmak diye bir şey yok. Kaçmak yok, bana ne ben kendimi kurtarayım diye bir şey hiç yok. Öyle bir durum var ki ortada, kimse kendisini kurtaramayacak bundan sonra. Ya hep birlikte çıkacağız bu kısırdöngüden -ki mutlaka çıkacağız- ya da pes edersek hep birlikte batacağız.
Nasıl çıkabileceğimizi konuşacağız.
Aynı yolda farklı düşünen insanlarla polemik yapmayı kestiğimi de bu nedenle dün yazdım zaten. Gideceğimiz yol belli, varmak zorunda olduğumuz hedefte onlarla hemfikiriz. Bu yolda hedefe varırken neler yapılacağı konusunda farklı tavırlar gayet tabii olacak. Birbirimizi ikna etmeye çalışacağız. O nedenle bu kesimde çıkan kavgalar, vakit kaybından başka bir şey değil.
Ancak bir de bizim hedeflerden, hayalimizde yatan Türkiye fikrinden memnun olmayanlar, her durumda köstek olmayı vazife bilenler var.
Bu memleketi asıl kurtaracak, vatanın belkemiği olan olan bilgili, birikimli, yüzü Batı'ya dönük, mesleklerine saygıyı kendilerine kimlik yapan, hayat tarzını Atatürk'e bağlı gören, 1920'ler ruhunu iyi bilen insanlara da düşman bu kişiler. Çünkü onları sömüremiyorlar. Onları fakirlik fukaralık edebiyatı ile kandırma, olmayacak vaatlerle kendilerine çekme güçleri hiçbir zaman olmadı. Karşılarında şu anda zor durumda olsalar bile, darbe yiyor olsalar bile ezilmemiş, kemdisine saygılı bir kesim görünce afallar bunlar.
Dolayısıyla dikkat ederseniz, ben bu kesimden bana saldırmaya çalışan saçma insanlara cevap bile vermiyorum artık.
Onlar Türkiye'nin kurtuluşunda yer almak istemiyorlar. Dünyada kendisine yönelik Schadenfreunde uygulayan bir tek bu insanlar var. Yani bu kelime aslında başkalarının başına gelen kötü şeylerden mutlu olma anlamına gelir, bizde ise bu insanlar Türkiye'nin başına kötülük gelince mutlu oluyor gibi davranıyorlar. Vatanlarıyla kendilerini bir türlü özdeşleştiremediklerinden bu tavırlarında yatan çelişkinin de farkında değiller.
Kötü şeyler olursa kendilerinin halkı kandırma gücünün artacağını, prim yapacaklarını düşünüyorlar. Varsın düşünsünler. Demokrasi bu tür insanların hakkını savunmayı gerektirir ve bizler bunların kötü olma hakkını da, bize vurmaya çalışacakları bütün darbelere rağmen savunuruz.
* * *
Konuşacağız, tartışacağız, Türkiye'ye omuz verip ülkeyi hak ettiği yere getireceğiz. Bireysel mutluluğu yakalayabilmemizin başka yolu yok.
Türkiye 20 yıldır intihar sürecine girmişti. Bunun son 10 yılında üretimin kesilmesiyle başlayan ekonomik intihara sistemsel intihar da eklendi.
Düşünen insanların sisteme olan inançları son beş yıl içinde tamamen çöktü. İntihar etmekte olan ülke sanki bizim değil de başkalarınınmış gibi davrandı herkes. Buna ben de dahilim. Çünkü bir çılgınlık yaşanıyordu. Son beş yılın bütün gazetelerini alıp tek tek baksanız, ben iddia ediyorum ki bugün korkarsınız. Olamaz, böyle şeyler yaşanamaz bir ülkede dersiniz. Ama biz onları yaşadık, içinde yaşarken de korkunçluğun farkına varamadık. Şimdi gelinen noktada da intihar etmeye çalışan sistem buna izin verdiğimiz için başarıya ulaştı maalesef. Uyku hapı alan bir insanı görüp de acil servisi aramayan insanlara benziyoruz hepimiz. Göz göre göre ülkenin tüketilmesini izledik.
Bundan sonra bu olmayacak, hem izin vermeyeceğiz bunun olmasına, hem de biz yine umursamasak bile dış dünya izin vermeyecek.
* * *
195 milyar doların uçup gittiği kirli bir sistemdi o. Bir kişiye, birkaç ada bağlanması mümkün olmayan, her kesimden her insanın ‘‘Türkiye bu işte’’ diyerek gönülden katıldığı, işbirliği yaptığı bir sistemdi.
Ülkelerin tarihinde yeni yaprakların açıldığı dönemlerde iki alternatif vardır hep.
Ya geçmişin öcü alınır, bir şekilde bazı isimler üzerine gidilir. Ya da geçmiş silinir, beyazlanır.
Gerald Ford başkanlığa gelir gelmez, ilk iş olarak Nixon'u affetmişti. ABD bu af nedeniyle Watergate şokundan kısa sürede çıkıp yoluna devam edebildi. Çünkü Watergate de aslında tek kişiye indirgenmesi mümkün olmayan sistemsel bir meseleydi. ABD o kararla bir dönemi kapadı, yeni bir sayfa açtı.
Türkiye'nin insanlarının gönlünde yatan, geçmişin hesabının da bir şekilde sorulmasıdır belki ama birkaç kurban seçerek sadece kendimizi rahatlatırız. Sistemi rasyonel sorgulama ve yeniyi bulma yeteneklerimizi öç alma duygularıyla, yalan rahatlamalarla köreltmeyelim.
Geçmişin üstüne beyaz bir tül örtüp geleceğe bakalım, zaten azalmış durumdaki enerjilerimizi bir hedefe kilitleyelim.
Türkiye'nin kaybedecek zamanı yok, yakalaması gereken zamanlar var. Vaktimizi boşa harcamayalım. Yeni sayfayı açalım.