Paylaş
Gazetecilerin haber kaynaklarına karşı acımasız olduğunu düşünenler, bir de gazetecilerin birbirlerine yaptıklarını bilseler o zaman hayretler içinde kalırlardı herhalde.
Biz dedikoduyu severiz.
İşimizin bir parçasıdır dedikodu zaten.
Çoğu zaman doğrulanmayan dedikodularla uğraşıp dururuz hayatımızın önemli bölümünde doğal olaraktan.
Haber oluşturma sürecinin bir parçasıdır dedikodular. Dünya basınında nice büyük haber bir küçük dedikodu olarak başlamıştır, sonra da büyüyüp haber olmuş, ortalığı kasıp kavurmuştur.
Bunu bildiğimiz için de dedikoduyu yaşamımızın doğal bir parçası haline getirmemiz mecburidir, işimizi iyi yapabilmemiz açısından.
Bu zorunlu yaşam stilinin bir yan etkisi, gazetecinin kendisinin de dedikodu üreten bir makine haline dönüşmesidir.
Mesleğimizin bir özelliği de olaylar arasındaki bekleme sürelerinin hayli uzun olmasıdır.
Gazetecilik bu anlamda bir diğer meslek dalı olan casuslukla ortak özelliklere sahiptir.
Casuslar da uzun süre beklerler, sonra aniden büyük olay patlar, bir şeyler yaşanır, hayatlar altüst olur, sonra tekrar uzun bekleme süresi başlar.
Biz çoğu zaman bekleriz.
Bizi ilgilediren olayın patlamasına kadar geçen bu süre, gazetecinin dedikodu yapması için gerekli en elverişli ortamı da yaratır.
Sinirler de gerilmiş olduğu için bu zorunlu arada, yapılan dedikodular acımasız olmaya başlar.
Gazeteci en çok da kendi meslektaşları hakkında konuşur. En acımasız davrandığı başka gazetecilerdir.
* * *
Tabii ki bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil.
Globalleşme filan diyoruz ya, aslında bu sürecin en önemli yan etkilerinden bir tanesi de her meslek dalına özgü insani özelliklerin dünyanın her tarafında aynı olmasıdır.
Çok fazla iddialı konuşmak istemiyorum bu konuda, ama ben herhangi ülkede bir büyük kalabalık içinde bile gazetecileri bir bakışta tanırım.
Yani bugüne kadar bu tespitimde yanıldığım hiç çıkmadı.
Nereye giderseniz gidin, gazeteci davranış biçimi aynıdır, aynı dedikodular yapılır, aynı tür kavgalar yaşanır.
İnterette bir site var, adresi ‘‘www.poynter.org/medianews’’. Burada her gün Amerikan medyası içinde olan bitenler anlatılıyor.
Meraklıysanız bu konuya okuyun bakın. Göreceksiniz ki dediğimde haklıyım, gazeteci davranışlarının evrenselliği konusunda.
* * *
Rupert Murdoch, New York Post Gazetesi'nin sahibidir.
Her yıl büyük paralar kaybediyordu bu gazete. Murdoch da başka medya yatırımlarından kazandığı paralarla bu gazeteyi bir prestij ürünü olarak finanse ediyordu.
Sonunda patron gayet tabii ki bu para akıtma operasyonuna itiraz etti.
Bir gece içinde gazetenin üst yönetimini değiştirdi.
Bu New York gazetesinin başına Amerika'yı fazla tanımayan bir Avustralyalı’yı getirdi.
Yeni genel yayın yönetmeni bir ay boyunca odasından çıkmadı.
Dedikodular aldı başını gitti, her kafadan bir ses çıktı.
Adam odasından çıktığında ise New York Post Gazetesi'nin tarihinde o güne kadar görülmemiş bir büyük kıyım başladı, birçok insan işten atıldı.
Sonradan anlaşıldı ki, genel yayın yönetmeni bu bir ayı odasında plan yaparak, gazeteyi öğrenerek, kimi atması gerektiğini tespit ederek geçirmişti.
Dünyada tabloid gazeteciliği en iyi Avustralyalılar bilir. Bu Avustralyalı da Post üzerinde bilgisini konuşturacak şimdi.
Genel kanı, Post'un daha fazla seks ve şiddete yer vereceği yolunda.
Ve tabii bir başka önemli hedef de gazetenin kısa sürede para kazanır hale getirilmesi. Patron bu direktifi genel yayın yönetmenine net olarak vermiş durumda.
Demek istediğim, Türkiye'de basını tartışacaksak eğer, dünyada olup biteni de yakından takip etmemiz gerektiğidir.
Bazı davranış biçimleri Türkiye'ye özgü değil, her ülkede benzer gelişmeler yaşanıyor ve bunun da bir matıki açıklaması var gayet tabii ki.
Paylaş