Paylaş
MEHMET Ali Kışlalı'nın ‘‘Gazeteci Olsaydım’’ başlıklı yazısından, ‘‘Medyakronik’’ internet sitesini okurken haberdar oldum.
İnsan her yazarı takip edemiyor.
Bu meslek kategorisinde çalışanların sayısı hayli fazla, saatler kısıtlı, dahası köşe yazısından daha anlamlı olabilecek yazılarla dolu etraf.
Dolayısıyla her yazar kendine göre bir sınıflandırma yapıp, kimi okuyup okumayacağını belirlemek zorunda.
Ben iki kategoride yazarı okumuyorum. Birinci kategoridekiler Fazilet Partisi dışında başta hangi hükümet olursa olsun onu savunmak için yazılar yazanlar.
İkinci kategoridekiler ise yazılarını Türk Silahlı Kuvvetleri Basın Bürosu'nda çalışıyormuş gibi yazanlar.
Kışlalı'yı bir süre önce ikinci kategoriye dahil ettim ve böylece bir yazı daha elenerek vakit kaybım azaldı.
* * *
‘‘Medyakronik’’ten yazının varlığını öğrenince bir ‘‘Radikal’’ aldım, yazıyı okudum.
Başlığından anlaşılacağı üzere Kışlalı, bugün gazetecilik yapıyor olsaydı hangi konuları nasıl ele alıp yazardı, bunları anlatıyor.
İnsan bunu okuyunca iki şeyden şüphe duymaya başlıyor:
1- Acaba Kışlalı bugüne kadar hiçbir Türk gazetesinde çalışmadı mı?
2- Acaba Kışlalı şu anda hangi ülkede yaşıyor?
İlk şüphemiz doğru değil. Biyografisini az çok biliyoruz onun. İkinci şüphemiz de geçersiz; çünkü bu devirde artık kimin nerede yaşadığı pek de önemli değil yazı yazmak için, ama o hep Türkiye'deymiş gibi yazıyor.
Öyleyse Kışlalı muhabirlerin nasıl çalıştıklarını, gazetelerin nasıl örgütlendiklerini, bugün haber denilen şeyin nasıl değerlendirildiğini iyice unutmuş diye düşündüm ben.
* * *
Eminim ki Kışlalı'nın ‘‘gazeteci olsaydı’’ neyi nasıl yapardıyı anlattığı yazısını her gün haber peşinde kan ter içinde koşan ve mesleğini ciddiye alan muhabirler okuyunca kahkahalarla ve belki de bayılıncaya kadar gülmüşlerdir.
Kışlalı'nın tanımladığı meslek dalı galiba gazetecilik değil, bir üniversitede öğretim üyeliği filan olmalı.
Öylesine ciddi bir araştırma, bilgi birikimi, konuların detayına inecek sabır istiyor ki Kışlalı gazeteciden, böylesine bir haberin tam anlamıyla ortaya çıkması iki ila üç ay sürer.
Bizde iki ayda bir haber yazan muhabiri anında kapıya koyarlar.
Gazetelerde haber fikrinin ortaya çıkmasıyla haberin ‘‘dört dörtlük!’’ hale gelmesi arasında geçen süre maksimum, o da ender durumlarda, 24 saattir.
Haberin genelde ortalama oluşum süreci 3-4 saattir.
Haber üzerinde çalışan muhabirin bırakın düşünmeyi, karnını doyuracak zamanı bile yoktur.
Anlayacağınız, Kışlalı iyi gazetecilik tanımını bir ihtimal New York Times'ın ‘‘araştırmacı gazeteciler’’ bölümüne bakarak yapmış olmalı.
* * *
Bence Kışlalı'nın yazısının başlığı ‘‘Gazeteci Olsaydım’’ değil, ‘‘Bir Gazetede Yönetici Olsaydım’’ şeklinde olmalıydı.
Çünkü haber kavramına yaklaşım bugün Türkiye'de bozulmuşsa bu muhabirlerden değil, yazı işlerinden kaynaklanan bir süreçtir.
İşleri düzeltecek olanlar da yine muhabirler değil, yazı işleridir.
Gazetelerde doğal bir hiyerarşi vardır. Ancak bir tek Türkiye'de bu muhabirlerin ezilmesine yol açmış olan bir hiyerarşidir. Modern ülkelerde teknik işleyişten gelen hiyerarşi, muhabirlerin tek taraflı direktif alan bir kategori gibi düşünülmesine yol açmamıştır.
Örneğin, işleyişini çok iyi bildiğim New York Times'ta en prestijli çalışanlar ne yazarlar, ne yazı işleri müdürleri, ne de genel yayın yönetmenidir. Muhabirler, Kışlalı'nın belki de büyük özlemle yazdığı gibi gerekli zamana sahip olarak araştırmalarını yaparlar ve onlara çok da karışan olmaz.
Türkiye'de bu dengeler 20 yıl içinde değişti. Muhabirler kendilerinden beklenen haberleri, kendilerinden beklenildiği gibi yapan teknisyenler haline dönüştüler.
Ancak ben biliyorum ki, hemen hepsi patlamaya hazır bomba gibi. Kışlalı'nın anlattığı masal dünyasındaki çalışma imkánları onlara tanınsa Türkiye'de ne bombalar patlar, şu anda bunları hayal bile edemezsiniz.
Dolayısıyla Kışlalı nasihat vereceği kişileri bence iyi belirleyememiş.
Yazısının bence en komik olan bölümünü ise yarın ele almak zorundayım.
Paylaş